Birbirleriyle mal işlemleri, çeşitliliği, değer artışları, hizmetler, uluslararası sermaye akımları, teknolojinin çok hızlı ve yaygın bir şekilde yükselmesi ve bu sayılanların ülkeler arasında giderek serbestleşmesi sayesinde ekonomik gelişmeyi ifade eder (IMF World Economic Outlook 1997).
Giderek Artan Bir Hızda Dünyayı Kuşatan Bir Akım:
Globalleşme, dünyada birçok ekonomik, finansal, politik, ulusal güvenlik, çevresel, sosyal, kültürel ve ulusal eyaletler arası teknolojik bağlantılar, piyasalar ve bireyler yoluyla kıtalararası mesafeleri birbirine bağlayan bir ağ olarak tanımlanmaktadır (KEOHANE and NYE; FRIEDMAN).
Veya William GREIDER tarafından yapılan daha içsel ve tasviri bir şekilde:
“Globalleşme, harikulade bir makineye benzer. İmha ettiklerinin karşılığını alır. Modern ziraatin makineleri gibi büyük ve hareketlidir. Fakat çok karmaşık ve güçlüdür. Koşarcasına sahalar açar ve sınırları önemsemez. Hareketlilik devam ettiğinden, makine, arkasında büyük tahribat izleri bırakırken, aynı zamanda büyük miktardaki refah ve zenginliği beraberinde getirmektedir. Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmaktadır. Fakat direksiyonda kimse yoktur. Hızını ve yönünü kontrol eden bir iç dinamiği veya direksiyonu olmayan bir makine.. Olabildiğince özgür ve de sınırsız... (Bu durum temelde onun kendi içsel istekleriyle yönlendirilmiş gelişme hareketi tarafından sürdürülmektedir). Makine, dünyayı yeniden yapılandıran, kendi kendine işleyen, bir ekonomik sistem draması oluşturan, zorunlu global endüstriyel devrimin zorunlulukları tarafından yönetilen modern kapitalizmdir”.
Açıkça, globalleşme; ulusal devlet politikalarıyla ilişkili, dünya insanlarının günlük yaşamlarında daha fazla önemli olan, insanların, sermayenin ve uluslararası serbest mal hareketliliğinin oluşturduğu global piyasa güçlerinin yer aldığı bir dünya tasviridir. Fakat, globalleşmenin ekonomik gelişme süreci yeni değildir. 1870-1914 arasındaki zaman süreci; serbest mal hareketliliğinin ve sermayenin çok hızlı bir şekilde gelişme gösterdiği, insanlar tarafından telgraf teknolojisinin geliştirilmesi ve vapur yapımıyla birlikte uluslar arası iletişim ve taşımacılığın daha hızlı, kolay ve ucuz hale geldiği bir dönem olmuştur. Global ekonomideki gelişmenin bu sıradışı periyodu, II. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş ile kesildi, fakat Sovyetler Birliğinin çökmesiyle piyasa kapitalizmi için birinci alternatif ortadan kayboldu. Dünya çapındaki ulusal şartlar, kaynakların dağılımında daha büyük bir hareket serbestliğine piyasa güçleri tarafından izin verilmesi için, ekonomik hareketliliği yeniden düzenlemek ve yıllardır kendi kendine yönetilen ürün anlamında özelleştirme yapmak için, o ülkelerin ekonomilerini uluslar arası mallar, hizmetler, işlemler ve fikirlere açmaya başladı.
Ekonomik açıdan değerlendirildiğinde, sermaye yatırım getirisi yüksek olan yerlere gittikçe, mal ve hizmetler karşılaştırmalı üstünlüğe sahip ülkeler tarafından üretildikçe ve özelleştirme sonucu etkinlik arttıkça, bu değişiklikler globalleşen ekonomideki bütün katılımcılar arasında paylaşılacak büyük kazançlar sunmalıdır. Bu ekonomik etkinlik kriterlerinin etkilerini tekrar güçlendirmek, bilgi teknolojilerindeki hızlı değişimler ve otomasyon (bilgisayar teknolojilerinin gelişimi) global iletişimin maliyetlerini olağanüstü bir şekilde düşürmektedir. Hızlı, kolay ve ucuz iletişim ağı kıtalararası ölçekte üretim organizasyonlarını hızlandırmakta ve ülkelerarası büyük sermaye değerlerinin hızlı hareketliliği, ülkeler bazında, yeni prodüktivite anlayışlarının hızla inşasını mümkün kılmaktadır ve sonuçta bu tür gelişmeler tüm ülkeler tarafından benimsenmekte ve uygulanmaktadır.
Globalleşme Karşıtı Tartışmalar
Bir ekonomik organizasyon modeli ve global piyasaların koordinasyonu için gerekli enformasyon hareketliliğinin teknolojik uygulanabilirliği olarak piyasa kapitalizminin üstünlüğü, birçok insanın hayatında hızlı değişimlere neden olmaktadır. Büyük zenginlikler meydana gelmekte ve bunun yanısıra yeni global fırsatların itici gücüyle dünya sermaye piyasaları canlanmakta ve üretim maliyetleri azalmaktadır. Dünyanın birçok bölgesinde hızlı ekonomik büyüme ve yaşam standartlarının yükselmesi tecrübeleri yaşanmaktadır. Fakat söz konusu bu ekonomik büyüme, global ekonomik sürece katılan bütün ülke ve bölgelerde birbirine benzer şekilde ve değerde gerçekleşmemektedir. Örneğin Rusya, Brezilya ve Güneydoğu Asya ülkelerinde 1990'lı yılların sonlarında yaşanan ekonomik daralma uluslararası sermaye akımlarını tersine çevirmiş ve bunun sonucunda da uluslararası döviz değerlerinde aşırı azalmalar yaşanmıştı. Bazı gözlemciler, globalleşen ekonomilerin karlarının temelde uluslararası yatırımcılar, global şirketler (örneğin MNC) ve gelişmekte olan ülkelerdeki seçkinler adına arttığını ve bunun yanında işgücü sınıfının göreli fakirleşmeye katlanmak durumunda kaldığını ifade etmektedirler. Hatta bu gözlemcilerden bazıları daha da ileri giderek, uluslararası büyük yabancı yatırımcıların neden olduğu sermaye akımlarından gelişmekte olan ülkelerin, bu ülkelerde koruma mekanizmaları ve standartlarının aynı şekilde kurulmadığından yeterince yararlanamadıklarını (özellikle çevre ve işçi haklarının korunmasıyla ilgili olarak) söylemektedir. Artık, dünya çapında üretim ve piyasaların global ölçekte ekonomik açıdan homojenleşmesi, hatta dünyanın her yerinde kültürel hayatın çevre ve medyanın etkisi altında birbirine çok yaklaşması, tüketim ve iş alışkanlıklarının dünyanın her yerine hızlı bir şekilde yayılması ve yeryüzü hareketliliğinin her alanda benzerlikler göstermesi çok net görülebilen olaylar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanısıra, tüketim malları, sadece dünyadaki yoksul insanlar için değil, bütün tüketiciler için global ekonomi tarafından sağlanmaktadır.
Bu sebeplerle, globalleşme karşısında farklı sivil organizasyonlar ve çıkar grupları ortaya çıkmıştır. Anti-globalleşme hareketlerinin ilk hedefi ABD ve WTO (Dünya Ticaret Örgütü), Dünya Bankası ve IMF (Uluslararası Para Fonu) olmuştur ve bu organizasyonlar kendilerini “Globalleşme Kuralları” nın savunucuları ve sıradan insanların uğradıkları zararlar için mücadele eden ve onların haklarını ortaya koyan çevreler olarak göstermişlerdir. Birbirinden bağımsız hareket eden ve faaliyetlerde bulunan bu protesto grupları, geçen yıl WTO ve IMF/IBRD toplantılarını dağıtma girişimlerinde bulunmuşlardır ve bazı küçük çaplı başarılar da elde etmişlerdir. Fakat hal böyle iken, söz konusu toplantılarda alınan kararlarla, Anti-Globalleşme hareketi savunucuları ile alay edercesine, aynı bilgi teknolojisi ve aynı kuruluşlar aracılığıyla global ticareti daha da kolaylaştırıcı kararlar alınmıştır. Bu kararlar sayesinde bilgi teknolojisi, bireysel ve resmi olmayan sivil örgütlenmeler bazında gücünü arttırmakta, ulus ve uluslararası örgütlenmeler tarafından global piyasa güçleri üzerindeki sınırlar hızla kalkmaktadır.
Thomas FRIEDMAN “The Lexus and The Olive Tree” adlı kitabında globalleşme kavramına şöyle yaklaşmaktadır: “Bugün, piyasalara global perspektiften bakıldığında 6 boyutta inceleme yapmak gerekmektedir. Uluslararası ilişkilerde ülkelerin geleneksel ekonomik, politik ve ulusal güvenlik analizi yapılırsa buna teknolojiyi de eklemeli, çevre ve kültür faktörlerini de gözardı etmemeliyiz. Globalleşme, bu boyutlarda da dünya devletlerini önemli ölçülerde etkilemektedir. Globalleşmenin karşısındaki güçler ise 8 temel prensip etrafında gözlemler yapmaktadırlar (Beyond The WTO: Alternatives to Economic Globalization, International Forum on Globalization, Nov’99):
Halk Egemenliği
Global piyasalarda, globalleşme karşıtları, tüketici egemenliği olması gerektiğini ısrarla ifade etmelerine rağmen, kaynak tahsisi üzerindeki kararlar tüketici hakimiyetinden ziyade politik kurumların tercihlerine göre şekillenmektedir. Çünkü tüketiciler dünya çapındaki yatırım ve satış çabalarına ve planlarına karşı kolayca karşı koyamamaktadırlar. Durum böyle iken, Fransa’da yayınlanan bir raporda McDONALD’s dan nefret edildiği ifade edilmesine rağmen, yine de birçok Fransız hala oralarda yemek yemektedir. Bu durum ise bir tezatlık teşkil etmektedir.
- Yerelleşme
Üretim ve satışlar global piyasalardan ziyade, yerel piyasalarda yapılmalıdır. Siyasal karar alma mekanizması da bunu yerel ve ulusal bazda mümkün olduğunca desteklemelidir.
- Çevresel Sürdürülebilirlik
Global piyasa kapitalizmine; ihtiyaçtan fazla homojen üretim yapılması sonucu gereksiz tüketim artışı, doğal kaynakların israfı, etkin kullanılmaması ve israf problemleri açılarından bakıldığında, çevre için oldukça tehlikeli ve zararlı görünmektedir. Bunun için, yerel politik kuruluşların çevre politikalarına öncülük etmesi gereklidir.
- Ekonomik İnsan Hakları
İşçiler ve emek sahipleri, alışılmış yaşamlarının, globalleşme ve gelişmiş ülkelerdeki sıradışı ve elverişsiz yaşam biçimleri nedeniyle bozulduğunu görmektedirler. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere, yerel siyasi egemenlik yeterli olmayabilir. Bu nedenle işçi hakları için kesinlikle global kurallara gereksinim vardır.
- Belirli Malların Ekonomik Mal Olarak Ticareti Yapılmamalı ve Ticari Anlaşmalara Konu Olmamalıdır
Gıda, su, tohumlar, hayatın genetik yapıları ve çevre gibi bazı hassas ürünler, aynı zamanda zehirli atıklar, silahlar ve kimyasal ilaçlar gibi maddeler, yerel yönetim düzenlemeleri üzerindeki ticari anlaşma kısıtlamalarına bağlı olmamalıdır. Genetik yapı konusundaki geliştirilen bilgiler entelektüel anlamda saklanmamalı ve bilimsel anlamda tüm dünyanın kullanımına açık tutulmalıdır. Uluslararası ticaret anlaşmaları, yerel yönetimlerin tarım ve gıda üzerindeki kontrolünü sınırlandırmamalıdır.
- Eşitlik
Globalleşme; hem ülkeler arasında hem de ülke içerisinde, hayat standardı seviyeleri arasındaki dengesizliği artırmaya meyleden bir güç olarak sınırlanmamalıdır.
- Kültürel, Biyolojik, Ekonomik ve Sosyal Farklılık
- Yerel yönetimler, dünyanın çeşitli bölgelerinde hayatı homojenleştirmeye yönelik eğilimleri olan ekonomik aktiviteleri engelleyebilirler ve bu güçlerini etkin bir şekilde kullanabilmelerine kamu otoriteleri tarafından yapılacak düzenlemelerle izin verilmelidir.
- Anti-Globalleşme taraftarlarının savundukları temel prensipler, piyasa egemenliğine karşı yerel siyasi kontrolün galip gelmesine dayanmaktadır. Tüm güçler piyasaya bırakılmamalıdır. Bu görüş, Yergin ve Stanislaw’ın “The Commanding Heights” adlı kitaplarında; 1930’lu ve 1940’lı yıllarda dünya ekonomileri üzerinde hükümet ağırlıklı merkezi kontrollerin etkili olduğunu ve bu süreçlerden sonra kaynakların dağıtımına karar verme yetkisinin globalleşme denilen olguyla birlikte piyasa güçlerine geçtiğini ve ekonomik kararlar üzerinde artık piyasa güçlerinin nüfuz sahibi olduğunu anlatmaktadırlar. Yergin ve Stanislaw’a göre; kapitalist piyasa modelinin piyasa üzerindeki mevcut hakimiyetini sürdürüp sürdürememesi, yeterli sayıda insana yeterli miktarda kazançlar sağlayabilmesine ve katlanılabilir maliyet avantajları sağlamasına bağlıdır. Yani kapitalizm insanlara bol kazanç ve düşük maliyetler yüklediği sürece, piyasa üzerinde hakim güç olmaya devam edecektir. Bu noktada diyebiliriz ki, anti-globalleşme hareketi gelişmiş dünya ülkelerinin meselesidir. Gelişmekte olan ülkelerin vatandaşları muhtemelen, gelişmiş batı ekonomilerince üretilen mallar, eğlence ürünleri, sermaye ve uluslararası iş bulma imkanları ve küresel şirketlerde çalışabilme imkanlarından sınırlı ve zorunlu bir şekilde yararlanmak durumunda kalacaklardır. Bunun yanısıra, büyük olasılıkla ülkelere uygulanan yardım politikalarından yeterince yararlanamayacaklardır. Örneğin, Robert WRIGHT “Will Globalization Make You Happy” (Foreign Policy, September 2000) isimli makalesinde şunları tartışmaktadır:
- Ekonomik etkinlik bazında ele alındığında, globalleşmenin dünya ölçeğinde yaşam standartlarının yükselmesi gibi etkileri görülse bile, ilgili dönemlerde, zengin ve yoksul milletler arasında fark hızla artmaktadır.
- Gelir dağılımında ulusal sınırların önemsenmemesi bize, gelir dağılımında bu ülkelerde dengesizliğin nasıl arttığı ile ilgili bir sonuç sunmaktadır. Uluslararası karşılaştırmada ise, zengin ve yoksul insanlar arasındaki gelir dağılımı bozukluğu artmıyormuş gibi görünüyor olabilir. Dünyanın en yoksul ülkeleri –ki onlar da en az seviyede bile olsa global ekonomiyle ilişki içerisindedir- nispeten küçük ülkelerdir, örneğin Doğu ve Güneydoğu Asya’nın geniş yüzölçümüne sahip ülkeleri hızlı bir şekilde büyümekte ve hayat standartları yükselmektedir. Aynı zamanda bu ülkeler global ekonomi içerisinde doyurucu bir şekilde teşvik de edilmektedir. Bu örnek, gelir dağılımında zengin ve yoksul ülkeler arasındaki dengesizliğin giderek büyümesine rağmen, bu durumun bazen nasıl gözden kaçabileceğini göstermektedir,
- Çeşitli kültürlerde mutluluk kavramı incelenecek olursa, ortalama kullanılabilir gelir seviyesinin yükselmesinin yoksul ülkeleri mutlu ettiği, aksine zengin ülkelerde mutluluğa sebebiyet vermediğidir. Yani denilebilir ki, globalleşme yoksul ülkeleri mutlu ederken, zengin ülkeleri üzen bir olgudur,
- Bu ülkelerin çoğu global ekonomik sürece bağlıdır. Bu nedenle hızla büyümekte ve sonuçta hızla gelişen hayat standartlarına sahip olmaktadırlar. Bunun yanısıra siyasi yaşamları da buna paralel olarak düzelme ve gelişme eğilimi göstermektedir (örneğin Güney Kore, Tayvan ve Meksika’da olduğu gibi),
- Gelişmekte olan ülke vatandaşlarının yaşam standartlarındaki kötüleşme bir gerçektir. Ancak gelişmiş ülkeler de, sanayileşme süreci boyunca aynı aksaklık ve tecrübeleri yaşamışlardır. Gelişim süreçleri boyunca bazı maliyetlere katlanmak durumunda kalmışlardır. Fakat, nispeten yoksul kırsal bölgelerdeki üretim anlamında modernleşmeye geçişte daha fazla başarısızlıklar ve sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bu bağlamda şunu söyleyebiliriz ki, gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere göre, globalleşme karşıtı faaliyetlerden kendilerini daha iyi koruyabilmektedirler.
- Globalleşen dünya insanları arasındaki –özellikle ulusal seçkin sınıf arasında- daha sık ve sıkı yaşanan ilişkiler ve bağlantılar, savaşların önlenmesinde daha etkin bir rol oynamaktadır. Kültürel homojenleşme eğilimleri olsa bile, bütün sosyo-ekonomik sınıflararası küresel bağlantısızlığın artması, insanlar açısından daha az devletçi ve milliyetçi bir eğilimi ortaya koymaktadır. En alt seviyelerde de olsa, global ekonomiyle ilişki içinde bulunan ülkelerde, sık sık etnik temelli sivil savaşlar korkusu yaşama güdüsünün gözlemlenmesi bir tesadüf müdür?
Toplumsal kaynakların paylaşımında piyasa güçlerine karşı, kollektif siyasi kontrolün üstünlüğüne ve yararına dayanan felsefi tartışma, eskiden beri süregelmektedir ve asla bitmeyecektir de... Dünya bazında herhangi bir gözlem yaparsanız, globalleşmenin dünya ülkelerinin herbiri üzerindeki etkilerini görebilir ve hükümetler tarafından yapılan tercihlerin ekonomilerin, siyasetin ve sosyal yapıların globalleşmesini nasıl etkileyeceğini daha iyi anlayabilirsiniz.
Ticarette Globalleşme Süreci
Ekonomik yapı ve ilişkiler sisteminde dış ekonomik değişmeler önemli rol oynuyor. Bu değişmeler, uluslar arası mal (ihracat-ithalat), uluslar arası sermaye hareketleri (doğrudan yabancı yatırım, portföy yatırımı ve krediler gibi) ve GSMH’nin düzey ve kompozisyonunu doğrudan etkileyecek dinamiklere sahip bulunuyor. Ayrıca dış ekonomik değişmeler, ekonominin önemli fiyat göstergelerinden biri olan döviz kurunun oluşumu ve gelişimini de etkiliyor.
Activeline söz konusu değişmelerin genel çerçevede mal hareketleri, özel çerçevede de ihracat olgusunu araştıran bir çalışma sunuyor.
Global ekonomiye bakıldığında, geçen yüzyılın ikinci yarısından sonra uluslar arası mal hareketlerinde ortaya çıkan en önemli gelişmenin ticaret rejimi konusunda yaşandığı görülüyor. 1960’ların ilk dönemlerinde Kennedy Round ile başlayan, daha sonra GATT Round’larında son şeklini alan uluslar arası ticaret rejimine yönelik düzenlemeler, tarifelerin ve kotaların önemli ölçüde düşürülmesinde etkili oldu. Bu süreç gelişmiş ekonomilerde yaşayan tüketicilerin, ilgili ülkenin dünya ticaretindeki payına bağlı olarak önemli ölçüde tasarruf sağlamalarına yol açtı. Örneğin; bu değişimin Amerikan tüketicilerine yıllık bazda bin dolarlık ek bir katkı sağladığı tahmin ediliyor.
Tablo A -
Dünya ticaret şekilleri 1993 (Dünya ihracatı içerisindeki yüzdesi)
İhracat Yapılanlar &
İhracat Yapanlar Sanayileşmiş
Ülkeler Gelişmekte
Olan Ülkeler Eski Sovyet
Bloğu Dünya
Ticareti Dünya
Geliri
Sanayileşmiş Ülkeler 51 16,8 1,9 72 78
Gelişmakte Olan Ülkeler 15,2 8,7 0,3 25 19
Eski Sovyet Bloğu 1,7 0,5 0,5 3 3
Kaynak: GATT, International Trade, World Development Report
Gelişmekte olan ekonomiler de söz konusu trende uyarak, ticaret engellerini önemli ölçüde azaltma eğilimine girdiler. Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) yönelik yoğun eleştirilere rağmen sistemin mekanizmasının genelde iyi çalıştığı kabul edilebilir. GATT ve WTO üyesi ülkelerin sayısı zaman içinde hızlı bir şekilde arttı. Bu gelişmeler, dünya ekonomisinin daha çok piyasa odaklı bir yapı kazanmasının önemli belirleyicilerinden biri haline geldi. Bununla beraber ticaret genişlediğinden ve daha büyük oranda ulusal ekonomilere nüfuz ettiğinden, ticaretin gündeminin sürekli genişlemesinden dolayı uluslar arası ticaret olgusu güçlü yerel menfaat gruplarıyla yoğun tartışmaların ortaya çıkmasına, global ve ulusal ölçekte çatışmaların doğmasına ve farklılaştırılmasına neden oldu. Diğer bir ifadeyle, ekonomik globalleşme süreciyle ulusal tercih ve öncelikler arasında ortaya çıkan yaklaşım ve değerlendirme farklılıkları, uluslar arası ticaret rejiminin ekonomi politik alt yapısına ve dolayısıyla globalleşmeye yönelik önemli bir tehdit olarak algılanageldi.
Dünya ticaretinin yapısı büyük ölçüde alıcı ve satıcıların davranış biçimleri ve tercihlerine göre oluşuyor. İhracat ve ithalatın ülkeler ve mallar olarak bileşimi şeklinde ortaya çıkan bu yapının analizinde farklı yaklaşımlar söz konusu olsa da genelde üç grup ülke ön planda yer alıyor. Bunlar ise Tablo A’dan görüleceği gibi gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler ve eski Sovyet Bloku’na dahil olan ülkeler.
Tablo B -
İhracatın GSYİH içindeki payı (%)
1967 1995
A.B.D 5 11
Belçika 36 73
Fransa 14 24
Hollanda 43 51
İngiltere 18 29
İtalya 17 23
Japonya 10 10
Kaynak : IMF, International Finanscial Statistics
Dünya ticaretinin gelişim trendi, mutlak değerler açısından ele alınabildiği gibi, ihracat ve ithalatın milli gelire oranı olarak da değerlendirilebiliyor. Bu açıdan bakıldığında uluslar arası ticaretin ülkeler arasında farklı içerikte bir karşılıklı bağımlılık yarattığı da ifade edilebilir. Ekonomilerin açıklık derecesi arttığında, ürettiği malları sattığı ya da satmayı düşündüğü piyasalar açısından, mal ve hizmet ithal ettiği ve ithal etmeyi düşündüğü ülkeler açısından olmak üzere ekonomik bağımlılık oluşabiliyor.
Uluslar arası ticaret yapısının bir diğer yönü de mal ve hizmet bileşimleri olarak ortaya çıkıyor. Bu ayrımda uluslar arası toplumun ihtiyaç duyduğu mal ve hizmet türleri de gündeme gelebiliyor. C tablosunda dünya ihracatının kompozisyonu yer alıyor. Mal bileşimleri temel mallar ve imalat sanayi malları olarak dikkate alınıyor. 1950’li yıllırda her iki mal grubunun nispi ağırlığı birbirine yakınken, 1990’lı yılların ilk yarısında bu dengenin büyük ölçüde imalat sanayi malları lehine bozulduğu görülüyor.
Tablo C -
Dünya İhracatının Kompozisyonu
% 1995 1993
Temel Mallar 50,5 24,1
Gıda, tarımsal ürünler 22,3 12,2
Petrol Ürünleri 11,2 8,8
Diğer Minareller 3,8 3,1
İmalat Sanayi Malları 49,5 73
Motorlu Taşıtlar 3,6 11,9
Sanayi Ürünleri 21,4 37,7
Tekstil 6 6,9
Kaynak : GATT, International Trade 1994, Networks of World Trade 1995-76 GATT, Geneva
Dünya ticaretindeki bu yapısal değişim, farklı ülke grupları ya da bloklarında farklı şekilde ortaya çıkıyor. 1990 yılı verileri dikkate alındığında, imalat sanayi ihracatının ve ithalatının benzer bir trend izlediği görülüyor. Değişik mal grupları açısından ithalat ve ihracatın yapısal değişimi, ilgili ülkelerin hammadde ve imalat sanayi konusundaki uluslar arası mukayeseli üstünlüğünü de yansıtıyor.
Ticaret gelirlerden hızlı artıyor
Söz konusu tablolar dikkate alındığında, dünya ticaretinin dünya gelirinden daha hızlı arttığı görülüyor. Öte yandan dünya ticaretinin büyük ölçüde gelişmekte olan ülkeler arasında olduğu da ortaya çıkıyor. Ortalama olarak uluslar arası ticaretin yarısı bu ülkeler arasında oluşuyor, ayrıca bu ülkeler gelişmekte olan ülkelerin ihracat piyasalarında da önemli bir oyuncu olarak rol oynuyor. Bir diğer önemli husus da dünya ticaretinin ortalama üçte birinin temel mal hizmetleri, geri kalanının imalat sanayi ağırlıklı ürünler olması. Böyle bir yapı, doğal olarak uluslar arası ticaretin de önemli sorunlarına ışık tutabiliyor. Bunlar;
Hammadde fiyatları: Gelişmekte olan ülkelerin büyük kısmının hammadde ihracatçısı buna karşılık sanayi malı ithalatçısı olması, buna bağlı olarak dış ticaret hadlerinin aleyhlerine gelişme göstermesi önemli bir sorun teşkil ediyor.
Tablo D -
Ticaret şekilleri, 1990 Ortaları
İhracat yüzdeleri İngiltere Kuzey Amerika Asya
Temel 19 21 16
İmalat 79 73 82
İthalat yüzdeleri İngiltere Kuzey Amerika Asya
Temel 25 18 28
İmalat 73 79 69
Kaynak: GATT, International Trade
Gelişmekte olan ülkelerin sanayi ürünü ihracatı: Ekonomik yapıdaki gelişmeler bu ülkeler grubunun kendi imalat sanayini kurmalarına ve bu sanayinin ürünlerini diğer ülkelere (gelişmiş ülkeler dahil) ihraç etme eğilimini arttırıyor. Bu süreçte rekabet avantajının ucuz iş gücünden kaynaklandığının özel olarak dikkate alınması gerekiyor.
Gelişmiş ülkeler arasındaki ticaret rekabeti: Amerika, Avrupa ve Uzakdoğu’nun gelişmiş ekonomilerinin özellikle otomobil ve çelik sanayiinde karşılıklı olarak doğrudan yatırım yapmış olmaları, ihracat rekabetinin bir diğer boyutu olarak ortaya çıkıyor.
Tablo E -
Global mal ve hizmetler
İhracat İthalat GSMH
1990 1999 1990 1999 1999
Düşük gelirli ülkeleri grubu 131 098 225 966 148 122 246 302 1 008 4
Orta gelirli ülkeler grubu 700 877 1 456 089 666 531 1 375 775 5 285 0
Düşük orta gelir gburu 290 650 651 755 302 997 597 718 5 508 3
Yüksek orta gelir grubu 409 318 804 287 365 839 777 390 2 782 5
Düşük ve orta gelir grubu 830 849 1 682 885 813 885 1 622 056 6 292 1
Doğu Asya ve Pasifik 239 776 675 446 240 892 569 915 1 854 5
Avrupa ve Merkezi Asya 188 457 322 305 186 906 321 322 1 023 9
Latin Amerika ve Karaibler 169 993 352 429 174 151 378 818 1 932 9
Ortadoğu ve Kuzey Afrika 134 094 158 908 134 829 152 767 598 4
Güney Asya 34 113 76 267 49 041 96 465 315 8
Alt Sahra Afrika Grubu 80 657 96 584 74 680 102 676 23 701 7
Yüksek Gelir Grubu 3 418 188 5 321 940 3 429 968 5 378 612 6 513 1
Avrupa Birliği 1 518 518 2 188 671 1 476 235 2 078 619 22 250
Kaynak: www.worldbank.org
Uluslar arası ticaretin taraflara sağladığı faydalar, büyük ölçüde global
toplumun ihtiyacı olan mal ve hizmetleri üretme yetenek ve kapasitesine bağlı bulunuyor. Diğer bir ifadeyle, gelişmiş ülkelerin oluşturduğu ve globalleşme sürecinde dünya ölçeğinde yaygınlaştırdığı tüketim kalıplarını karşılayan mal ve hizmetlerin ihracatı daha kolay oluyor. Bu da bir anlamda teknolojiyle ihracat ilişkisinin önemini ortaya koyuyor.
Ülkeler arasında ticaretin gündeme gelmesi ve tarafların ticaret yapma arzu ve istekleri birçok değişkene bağlı olarak değişiyor. Ülkelerin sahip oldukları imkan ve kaynakların mutlak ve mukayeseli anlamda bir avantaj sunup sunmadığı, üretim maliyeti ve fiyatlar, uluslar arası ticaretin kural ve prensipleri, üretim süreçlerinin emek ve sermaye yoğun olup olmadığı özel öneme sahip bulunuyor. İlgili ülkelerin dünya ihracatındaki payı, bunların bir bileşkesini yansıtan teknoloji içerikli ihracatta ortaya çıkıyor. F tablosu bu konudaki temel göstergeleri yansıtıyor.
Tablo F -
Uluslar arası Ticaretin temel göstergesi
Satın alma gücü paritesine göre belirlenmiş milli gelirin bir payı olarak mal ticareti Milli Gelirin bir payı olarak mal ticareti Yüksek teknoloji yüzdesi (İhracat içindeki yüzdesi)
1996 1999 1996 1999 1996 1999
Almanya 53,6 52 112,8 132,9 13,6 16,7
Amerika 18,5 19,8 31,8 34,8
Arjantin 11,7 10,9 45,2 46,8 5,7 7,7
Avustralya 30,8 26,9 85 ,,, 12,2 11,1
Brezilya 9,4 8,4 28,8 27,1 6,5 13,4
Çin 8,1 8 50,8 54,5 12,4 17,2
Endonezya 15,1 12,3 67,8 81,3 9 10,4
Fransa 46 44 107 19,1 23,4
Güney Afrika 16,6 14,2 95,1 5,7 8,3
Hindistan 3,8 3,6 30,7 6,9
İngiltere 45,5 44,8 124,7 118,4 27 30,2
İtalya 37,7 35 102,9 104,5 8 8,4
Japonya 24,1 23,2 46,5 ,,, 26,2 26,7
Kanada 53,2 57,3 145,7 ,,, 16 15
Kore 41,8 35,9 111,8 136,3 24,1 32,2
Meksika 27,2 35,6 141,1 151,4 15,8 20,8
Rusya 15,1 10,6 76,9 58,6 9,7 15,7
Suudi Arabistan 42,5 36 0,7 ,,,
Türkiye 17,3 16,2 72,5 76,3 1,7 4,3
Kaynak : World Development Indicators database, April 2001
Bir ülkenin ihracatını artırabilmesi için, hiç kuşkusuz firmalarının uluslar arası piyasalardaki rekabet gücünün artması esas. Firmaların rekabet güçlerini artırmak için izlenebilecek çeşitli yollar bulunuyor. Fazla detaya girmeksizin, ihracatı artırmada izlenebilecek yolları şu şekilde sıralamak mümkün:
Ülkelerin teknolojik alt yapılarının ihracat potansiyelini etkilediği görülüyor. Dolayısıyla ülkelerdeki teknik alt yapının geliştirilmesi ve katma değeri yüksek, bilgi ve teknoloji yoğun üretimin teşviki, ülke endüstrilerinin uluslar arası piyasalarda rekabet yeteneğini arttırıyor.
Tablo G -
Sanayileşmiş Ülkelerde İşçi Maliyeti
1970 1995
Batı Almanya 56 185
Fransa 41 112
Hollanda 51 141
İngiltere 35 80
İsveç 70 124
İtalya 42 96
Japonya 24 138
(Amerikadaki işçi maliyeti yüzdesi)
Kaynak: US Bureau of Labor Statistics
Devalüasyon, yani ülke para biriminin reel değerinin yabancı para birimleri karşısında düşürülmesi, ihracatın artırılmasında izlenebilecek başka bir yol olmakla birlikte, makro ekonomik dengeleri bozucu etkisi söz konusu.
Devalüasyon, ithal ara mal kullanan firmalara fazla bir avantaj sağlamıyor. Hatta devalüasyon nedeniyle alıcılardan, maliyetlerinin ciddi bir biçimde düşmemesine rağmen, fiyat düşürme baskısı görüyorlar. Bu sebeple bu firmalara hammadde ve ara mal temini, cazip kredi avantajları, vergi ve komisyon oranlarında yapılacak indirimlerle kolaylık sağlanması gerekiyor.
Yurt içi talebin kontrol altına alınması, yani yurt içinde üretilen mallara olan toplam yurt içi talebin azaltılması da ihracatı artırmada izlenilebilecek bir başka yol.
Tablo H -
Belli başlı OECD ülkelerinin dünya imalat ihracatı içindeki payları
1960 1969 1979 1997
Almanya 19 19 21 16
Amerika 22 19 16 16
Fransa 10 8 10 8
İngiltere 17 11 9 8
İtalya 5 7 8 8
Japonya 7 11 14 14
Diğerleri 21 23 22 30
Kaynak: OECD (1998) Trade by Commodities, Series C ve önceki bölümler
Özellikle sanayinin önemli bir girdisi olan elektrik enerjisi, gerek temini ve gerekse fiyatı açısından ihracatı etkileyebilecek bir konuma sahip. İhracat hedeflerine ulaşılması için enerji politikalarının optimum düzeyde belirlenmesi gerekiyor. Ekonomik kalkınmanın yanı sıra ihracat potansiyelinin artırılması için, elektrik enerjisi üretiminin zamanında ve optimum fiyat-miktar seviyelerinde gerçekleşmesi büyük önem taşıyor.
SSK primlerindeki yüksek artışlar, firmaların kapanmasına kadar varan ciddi etkiler yapabiliyor. Artan sigorta maliyetleri karşısında firmalar, çalıştırdıkları işçileri işten çıkarabiliyor, sigortasız işçi çalıştırma yoluna gidebiliyor veya yüksek maliyet nedeniyle yatırımlarını yurt dışına kaydırabiliyor. Bu tür olumsuzlukların, ihracat pazarlarının kaybedilmesine yol açabileceğinin unutulmaması gerektiğinin altı çiziliyor.
Tablo I -
İhracat yoğunluğu (ithalat nüfuzu)*
1971-80 1981-90 1985-90
Almanya 3,4 (4,2) 2,4 (2,6) 32,4 (24,6)
Amerika 6,9 (6,1) 1,3 (6,5) 8,4 (13,3)
Fransa 4,5 (4,0) 1,9 (3,4) 27,1 (27,7)
İngiltere 4,5 (5,1) 1,3 (3,3) 25,1 (29,3)
İtalya 3,8 (3,0) -1,1 (0,8) 23,2 (21,0)
Japonya 2,8 (3,7) -2,3 (0,8) 12,4 (5,4)
Kaynak: OECD (1994) Assessing Structural Reforms: Lessons For Future, Paris *
- İhracat yoğunluğu=İhracat/ ülke içi üretim
- (ithalat nüfuzu)= İthalat/ görünüşteki tüketim
- görünüşteki tüketim= ülke içi üretim- ihracat+ithalat
Hiç kuşku yok ki ihracatta sürdürülebilir bir artış ve istikrar sağlamak için; ekonomik istikrar, sağlam makro politikalar ve güçlü bir ekonomik koordinasyon gerekiyor. Enflasyonun uzun yıllar yüksek oranlarda seyretmesi, işletmelerde sermaye yetersizliği ve makul maliyetlerle ülke kaynaklarının yatırımlara yönlendirilememesi gibi hayati problemlere neden olabiliyor.
İhracat potansiyelini artırmada önemli bir yeri olan AR-GE çalışmaları ile, yeni ürün geliştirmeye ve mevcut ürün kalitesini yükseltmeye; yeni kalite tekniklerine ve araçlarına ilişkin temel bilgiler ve uygulama örnekleri sağlanabiliyor.
Tablo J -
Türkiye'nin ödemeler dengesi
(Cari fiyatlarla, milyon dolar)
2000 2005
Mal İhracatı (Fob) 31 667 48 765
İhracat (Fob) 27 775 46 529
Bavul Ticareti 2 946 1 396
Transit Ticaret 946 840
Mal İthalatı (Fob) -54 042 77 372
İthalat (Cif) -54 503 79 161
Altın (Cif) -1 900 2 071
Transit Ticaret -911 887
İthalat Sigortası ve Navlunu 3 272 4 746
Ticaret Dengesi -22 375 -28 607
Firmaların markaları, onların en uzun ömürlü rekabet avantajı olmakla birlikte, bir işletmenin şerefiyesi olarak nitelendiriliyor. İhracat söz konusu olduğunda firmaların aralarındaki ilişkiyi belirleyen en önemli unsur ise markalandırma. Firmaların bu rekabet avantajını yakalayabilmeleri için marka yönetimi profesyonelliğini, bünyelerine kazandırmaları gerekiyor.
Marka, Patent, Faydalı Model, Endüstriyel Tasarım ve Coğrafi İşaret gibi sınai hakların yurt dışında korunması için gösterilecek çabalar, firmalarımızın uluslar arası rekabet gücünü korumalarına, dolayısıyla ihracata olumlu etki yapıyor.
Tüm bunlara ek olarak, sanayinin ihracata yöneltilebilmesi için üretim etkinliğinin artırılması, dış ticarete konu olan ürünlerin dış pazarlarda aranan niteliklere göre standardilize edilmesi, yan sanayilerin geliştirilmesi, maliyet ve fiyatların dış pazarlarda rekabet edebilecek seviyeye getirilmesi, ithalatçı ülkelerde etkin dağıtım kanalları kurulması ve ihraç pazarlarına yönelik kısıtlamaların ortadan kalkması, yurt içi ve dışında açılan sergi ve fuarlarda etkinliğin artırılması da gerçekleştirilmesi gereken faaliyetler arasında yer alıyor.
Söz konusu değişkenlerin tümü farklı ölçüde etkili olsa da ekonomik açıdan önemli belirleyicilerden biri şüphesiz iş gücü maliyetleri. Bu, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin rekabet avantajını oluşturan önemli bir faktör olarak dikkat çekiyor. İlgili ülke grupları bu faktörü yönetme başarısına bağlı olarak ihracatlarını da çeşitlendiriyor ve farklı piyasalara yönlendirebiliyor. G tablosu 1970 ve 1995 yılları arasında iş gücü maliyetlerinin yapısını gösteriyor.
Korumacılığın farklı argümanları
Ülkeler sahip oldukları doğal kaynak ve diğer girdilerin miktar ve kalitesine bağlı olarak, farklı üretim biçimleri oluşturabiliyorlar. Buna dayalı olarak ortaya çıkan etkinlik, ilgili ekonomilerin daha fazla üretim yapmalarına imkan sağladığından, uzmanlaşma derecelerini arttırıyor. Dolayısıyla uzmanlaşma derecesi kalkış noktası olarak sahip olunan fiziksel, beşeri ve parasal sermayenin miktar ve kalitesine bağlı olarak ortaya çıkıp, daha sonra global ölçekte elde edilen tecrübeye bağlı olarak farklı alanlarda gelişip, derinleşebiliyor. Uluslar arası ticaret, iç ticaretten daha karmaşık bir yapıya sahip bulunuyor. Buna neden olarak; politik faktörler, farklı ulusal para birimlerinin kullanılması, iş gücünün ve sermayenin ülkeler arasındaki transferi gösteriliyor.
Tablo L -
International Institute for Management Development'in Nisan 2002'de yayınladığı dünya rekabet endeksi
Ülke 2002 2001 2000 1999 1998
ABD 1 1 1 1 1
Finlandiya 2 3 4 5 6
Lüksemburg 3 4 6 3 3
Hollanda 4 5 3 4 4
Singapur 5 2 2 2 2
Danimarka 6 15 13 9 10
İsviçre 7 10 7 7 9
Kanada 8 9 8 10 8
Hong Kong 9 6 12 6 5
İrlanda 10 7 5 8 7
İsveç 11 8 14 14 16
İzlanda 12 13 9 13 18
Avustrya 13 14 15 18 24
Avustralya 14 11 10 11 12
Almanya 15 12 11 12 15
İngiltere 16 19 16 19 13
Norveç 17 20 17 16 11
Belçika 18 17 19 21 23
Yeni Zellanda 19 21 18 17 17
Şili 20 24 25 25 27
Estonya 21 22 - - -
Fransa 22 25 22 23 22
İspanya 23 23 23 20 26
Tayvan 24 18 20 15 14
İsrail 25 16 21 22 25
Malazya 26 29 27 28 19
Güney Kore 27 28 28 41 36
Macaristan 28 27 26 26 28
Çek Cum. 29 35 40 37 37
Japonya 30 26 24 24 20
Çin 31 33 30 29 21
İtalya 32 32 32 30 31
Portekiz 33 34 29 27 29
Tayland 34 38 35 36 41
Brezilya 35 31 31 34 35
Yunanistan 36 30 34 32 33
Slovakya 37 37 - - -
Slovenya 38 39 36 39 -
Güney Afrika 39 42 43 43 42
Filipinler 40 40 37 31 32
Meksika 41 36 33 35 34
Hindistan 42 41 39 42 38
Rusya 43 45 47 46 43
Kolombiya 44 46 45 45 45
Polonya 45 47 38 40 44
Türkiye 46 44 42 38 39
Endonezya 47 49 44 47 40
Venezuela 48 48 46 44 46
Arjantin 49 43 41 33 30
Kaynak: World Competitiviness Yearbook, April 2002. www.imd.ch/wcy/
Tarife ve kota olarak bilinen uygulamalar, ekonomilerin bazı sanayilerini dış rekabetten korumak amacıyla geliştirdikleri klasik enstrümanlar arasında yer alıyor. Bu tür yaklaşımlar bazen ilgili ülkelere avantaj sağlasa da benzer uygulamaları rakiplerinin yapması durumunda beklenen net etki giderek azalıyor. Bu tür korumacı pozisyonun en tehlikeli sonuçlarından biri, yabancı rakiplerin mal ve hizmet fiyatlarında önemli ölçüde indirimlere yönelmeleri. Damping olarak bilinen bu olgu ulusal üreticileri menfi yönde etkilerken, ulusal tükeciler için önemli avantajlar sağlıyor. Bu tür enstrümanların kullanılmasının önemli bir nedeninin de ortaya çıkan kazancın yabancı üretcilerden daha çok devlete gitmesini sağlamak ve daha etkin üretim için daha büyük bir teşvik oluşturmak olduğu vurgulanıyor. Korumacılığın oldukça farklı argümanları bulunsa da yaygın şekilde kabul görenleri şöyle sıralanıyor:
Ulusal savunma ve ekonomi dışı faktörler: Ekonomilerin uluslar arası güvenlik tercih ve öncelikleri bu tür bir argümanın en önemli arka planını oluşturuyor.
Tablo M -
Yıllara göre dış ticaret
YILLAR İHRACAT Milyon $ İTHALAT Milyon $ İHR/ İTH % GSMH
1980 2 910 7 909 36,8 5 303
1981 4 702 8 933 52,6 8 022
1982 5 746 8 843 65 10 611
1983 5 728 9 235 62 13 933
1984 7 134 10 757 66,3 22 167
1985 7 958 11 343 70,2 35 350
1986 7 457 11 105 67,1 51 184
1987 10 190 14 158 72 75 019
1988 11 662 14 335 81,4 129 175
1989 11 625 15 792 73,6 230 369
1990 12 959 22 302 58,1 397 177
1991 13 593 21 047 64,6 634 392
1992 14 715 22 871 64,3 1 103 604
1993 15 345 29 428 52,1 1 997 322
1994 18 106 23 270 77,8 3 887 902
1995 21 637 35 709 60,6 7 854 887
1996 23 224 43 627 53,2 14 978 067
1997 26 261 48 559 54,1 29 393 262
1998 26 974 45 921 58,7 53 518 332
1999 26 587 40 671 65,4 78 282 967
2000 27 775 54 503 51 125 596 129
2001 31 340 41 399 75,7 184 766 666
Kaynak : Dış Ticaret Müsteşarlığı
Bebek sanayi argümanı: Yeni kurulan ve gelişme süresi için genel ya da özel koruma gerektiren sanayiler için uygulanan bir yöntem. Belli bir dönemden sonra korumanın kaldırılması ve sanayinin dışa açılması ön görülüyor.
Stratejik ticaret politikası: Geçici olarak uygulanan bir koruma politikası olup, noksan rekabet koşullarında çalışan dünya ekonomisinin oluşturduğu dengesizliğin ulusal ekonomiye etkilerini azaltmayı amaçlıyor. Daha çok müzakere ağırlıklı düzenlemeler şeklinde olan bu yaklaşım, gelişmiş ülkeler arasında oldukça yaygın.
Tablo N -
Uluslararası Standart Sanayi Sınıflamasına Göre Dış Ticaret (ISIC REV-3) (Milyon Dolar)
Yıllık DAĞ. DEĞ. OCAK DAĞ. DEĞ.
1999 2000 2001 % % 2001 2002 % %
İHRACAT 26.587 27.775 31.340 100 12,8 2.236 2.444 100 9,3
Tarım, Ormancılık ve Balıkçılık 2.432 1.998 2.264 7,2 13,3 173 174 7,1 0,6
Madencilik ve Taşocakcılığı 385 400 349 1,1 -12,9 25 23 1 -7,7
İmalat Sanayii (1) 23.770 25.377 28.727 91,7 13,2 2.038 2.246 91,9 10,2
İTHALAT 40.671 54.503 41.399 100 -24 4.072 3.135 100 -23
Tarım, Ormancılık ve Balıkçılık 1.655 2.129 1.413 3,4 -33,6 175 109 3,5 -38
Madencilik ve Taşocakcılığı 4.254 7.105 6.583 15,9 -7,3 551 661 21,1 19,9
İmalat Sanayii (1) 34.763 45.269 33.403 80,7 -26,2 3.345 2.365 75,4 -29,3
(1) Diğerleri imalat sanayi grubuna dahil edilmiştir.
Ekonomilerin mal ve hizmet bazında global ölçekte rekabet avantajı elde edip edemeyecekleri, ihracat performansına bağlı bulunuyor. Performans, ilgili ülkenin global çerçevedeki yetersizliklerine de ışık tutuyor. Genel olarak rekabet konusundaki zaaf üç alanda ortaya çıkıyor:
Temel girdi dışındaki mal ve hizmet dengesinde ortaya çıkan sorunlar: Ekonominin sahip olduğu, uluslar arası toplumun da ihtiyaç duyduğu kilit bir girdi söz konusu olduğunda, ulusal ve uluslar arası ekonomik faaliyetlerin gelişim trendi büyük ölçüde global konjonktüre bağlı oluyor.
Tablo O -
Ülke gruplarına göre ihracat (Milyon dolar)
YILLIK
DAĞILIM DAĞILIM DEĞİŞİM
2000 % 2001 % %
A- OECD ÜLKELERİ 19.006 68,4 20.623 65,8 8,5
1- AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ 14.510 52,2 16.118 51,4 11,1
2- EFTA ÜLKELERİ 324 1,2 316 1 -2,5
3- DİĞER OECD ÜLKELERİ 4.171 15 4.189 13,4 0,4
B- TÜRKİYE SERBEST BÖLGELERİ 895 3,2 934 3 4,3
C- OECD ÜYESİ OLMAYAN ÜLKELER 7.874 28,3 9.783 31,2 24,3
1- AVRUPA ÜLKELERİ + BDT ÜLKELERİ 2.278 8,2 2.658 8,5 16,7
2- AFRİKA ÜLKELERİ 1.373 4,9 1.521 4,9 10,8
3- DİĞER AMERİKA ÜLKELERİ 247 0,9 335 1,1 36
4- ORTA DOĞU ÜLKELERİ 2.553 9,2 3.582 11,4 40,3
5- DİĞER ASYA ÜLKELERİ 1.381 5 1.512 4,8 9,5
6- DİĞER ÜLKELER 43 0,2 176 0,6 303,6
GENEL TOPLAM 27.775 100 31.340 100 12,8
SEÇİLMİŞ ÜLKE GRUPLARI
KARADENİZ EKONOMİK İŞBİRLİĞİ 2.368 8,5 2.849 9,1 20,3
EKONOMİK İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI 874 3,1 970 3,1 11
BAĞIMSIZ DEVLETLER TOPLULUĞU 1.649 5,9 1.976 6,3 19,9
TÜRK CUMHURİYETLERİ 572 2,1 555 1,8 -3
İSLAM KONFERANSI TEŞKİLATI 3.915 14,1 4.884 15,6 24,8
Kaynak : Dış Ticaret Müsteşarlığı
Dış ticaretin mal bileşimindeki değişiklikler: Ekonomilerin ihracatlarına yöneldiği ülke gruplarının tüketim kalıpları ihracatın temel belirleyicisi durumunda. Bu bir anlamda ekonomik iş birliği ya da entegrasyona dayalı organizasyonel yapılaşmanın bir sonucu olarak da ortaya çıkabiliyor.
İmalat sanayi ticaretinde ortaya çıkan yeni eğilimler: İhracat yoğunlaşma göstergeleri, değişik ülke gruplarının dünya ticaretinde aldığı payı ve rekabet üstünlüğünü yansıtıyor. Sonuçta teknolojik değişmelere uyum sağlanmasına ya da teknolojik değişimlerin gerçekleştirilmesine bağlı olarak ülkeler dünya ticaretinde pozisyonlarını koruyabiliyor ya da artırabiliyorlar.