Haçlı Seferleri, diğer adıyla Haçlı Akınları, Avrupalı Katolik Hıristiyanların, Papa’nın talebi ve çeşitli vaatleri üzerine başlatılan seferlerdir. 1096-1272 yılları arasında genellikle Müslümanların elinde bulunan Kudüs başta olmak üzere Orta Doğu toprakları (Kutsal Topraklar) üzerinde askeri ve siyasi kontrol kurmak için düzenlenen seferlerdir. Yeniden Fetih Hareketi (Reconquista) tarafından İspanya ve Portekiz’de nüfus sahibi Müslümanların atılması için başlatılmıştır. İber Yarımadası’nda Müslümanların elindeki şehirleri almak için Hıristiyan krallıklar tarafından 9. yüzyılda teşvik edilen Haçlı Seferleri, 12. yüzyılın sonuna kadar sürmüştür. Günümüze kadar süren etkileri, birçok açıdan kalıcı ve önemli sonuçlar doğurmuştur.
Haçlı Seferleri’nin başlıca nedenleri özetle şöyledir:
- Hıristiyanlar tarafından kutsal sayılan Kudüs’ün Müslümanların elinden alınmak istenmesi
- Papa’nın ve din adamlarının nüfuzlarını Orta Doğu’ya yaymak istemesi
- Hıristiyan kökenli radikal tarikatların propagandaları
- Papa’nın Katolik ve Ortodoks dünyasını tek çatı altında toplama arzusu
- Kilisenin halkı Müslümanlara karşı kışkırtması
- Yoksulluk içindeki Avrupa’nın doğunun zenginliklerini ve Baharat Yolu’nu ele geçirme arzusu
- Feodal düzende toprak sahibi olamayan soyluların toprak elde etme arzusu
- Büyük bir canlılık içindeki Türk-İslam devletlerinin Anadolu’yu fethetmesi ve Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi
- Kralların, soyluların ve din adamlarının kendi siyasi güçlerini arttırmak istemesi
- Türkler karşısında gerileyen Bizans’ın Avrupa’dan yardım istemesi
- İslam ordularının Avrupa için tehdit oluşturmasını önlemek
- Senyörlerin, soyluların macera arzusu
- Halkın, feodal sistemdeki eşitsizlikten kurtulmak istemesi
- Avrupa halkının, İslam dünyasındaki refah düzeyine ulaşma arzusu.
Askeri Etkileri
Haçlı Seferleri’nin tamamı dikkate alındığında, askeri ve siyasi açıdan “büyük bir başarısızlık” olarak gösterili. Birinci Haçlı seferi başarılı gösterilse de, diğer seferlerle birlikte “başarısız” olarak algılanıyor.
Kudüs Krallığı, her zaman tehlikeye açık bir konumdaydı. Doğal engeli olmayan uzun ve dar bir toprak yapısına sahip olmasına rağmen Avrupa’dan sürekli destek istendi. Aşkelon, Yafa, Trablus, Beyrut, Tire ve Acre gibi kıyı kentlerinde yoğunlaşmış nüfusunun tamamı 250 bin civarındaydı. Haçlılar, yerli halkın beşte biri civarındaydı. Halk, kendilerini yönetmelerine izin verdi; ancak insanlar Kutsal Toprakları Hıristiyanların yönetmesinden hoşlanmıyordu. Ancak savunmak için çaba sarf etmediler. Kudüs’ü ve Antakya’yı savunacak şövalyeler ve komutanların sayısı da çok azdı. Haçlı Seferleri’nin başarılı bir şekilde sonuçlanmasının engelleyen en önemli etkenler iç karışıklıktı. Müslüman liderlerin arasındaki fikir ayrılıkları ve anlaşmazlıklardan daha fazla Avrupalı Hıristiyanlar arasında bölünmeler ve anlaşmazlıklar yaşanıyordu.
İber Yarımadası’nın (İberya) yeniden inşa edilmesi ve Akdeniz’de bazı adaların yeniden ele geçirilmesi dışında Haçlı Seferleri’nin, “Hıristiyanlar açısından” askeri ve siyasi yönden başarılı olarak nitelendirilebileceği iki durum öne sürülüyor. Bunlardan biri Konstantinopolis’in (İstanbul) Müslümanlar tarafından fethedilmesinin ertelenmesidir. Batı Avrupa’nın müdahalesi olmasa İstanbul’un 1453 yılından daha önce fethedilebileceği ve bölünmüş haldeki Avrupa’nın büyük bir tehditle karşı karşıya kalacağı ihtimalinin önlenmesi, Haçlı Seferleri’nin siyasi ve askeri açıdan başarısı olarak gösterilen durumlardan biri.
İkicisi ise, Haçlıların mağlup olup Avrupa’ya geri püskürtülmelerine rağmen İslam ordularını zayıflattıkları düşüncesidir. Buna göre, İslam ordularının Konstantinopolis’i fethetmelerinin ertelenmesinin yanında doğudan gelen Moğol kuvvetlerine karşı İslam ordularının hedef olmasına yardım ettiği fikri, Haçlı Seferlerinin başarılı gösterildiği diğer bir durumdur. Bu açıdan bakıldığında bütün dünyayı kasıp kavuran Moğolların istilaları, İslam dünyasının başına gelen “en büyük felaket” olarak gösterilir. Moğollar, İslam dünyasını parçalayarak Avrupa’nın uzun vadede korunmasını sağlamış, İslam ordularının Avrupa için tehdit oluşturmasını önlemiştir. Bu da Haçlı Seferleri’nin İslam ordularını Moğollara karşı hedef haline getirmesinin bir sonucudur. Ancak Moğolların istila ettikleri, zarar verdikleri ve hâkimiyetlerine aldıkları toprakların inancını seçerek Müslüman olmaları da ibretlik bir ironi ve İslam’ın zaferi olarak tarih sayfalarına kaydedilmiştir.
Siyasi Etkileri
Haçlı Seferleri, toplumsal açıdan Hıristiyanların askerlik hizmetine ilişkin bakışını ve tutumunu etkilemiştir. Kilise mensupları arasında Hz. İsa’nın mesajının savaşı engellediği yönündeki fikirler, halkta orduya karşı önyargı oluşturdu. Buna göre, bir insanın kutsal kalması için insan öldürmesi kesinlikle yasaklanmıştı. Hıristiyan doktrinlerini tanımlayan önemli bir isim olan Aziz Aurelius Augustinus, “adil savaş” doktrini ile bu etkiyi değiştirdi. Augustin, Hıristiyan olmanın savaşta düşman askerlerini öldürmeye engel olmadığını ve Hıristiyanların savaşta insan öldürebileceğini savundu. Bu yeni doktrinler Haçlı Seferleri için her şeyi değiştirdi ve Hıristiyanlık hizmetinde “savaşçı keşiş” akımı ortaya çıktı. Din adamları, düşmanlara karşı askerlik hizmetini, Tanrı ve kiliseye hizmet etmenin bir yolu olarak görmeye başladı. Bu yeni görüş, Fransız Aziz Bernard Clairvaux tarafından ifade edildi. Tötan Şövalyeleri ve Tapınak Şövalyeleri gibi askeri ve dini grupların artması siyasi anlam taşıyordu. Onların muazzam zenginlikleri ve malları, doğal olarak diğerleri için gurur ve küçümseme kaynağı olmuş; onları, savaşlar sırasında yoksullaşan siyasi liderler için cazip hedefler yapmıştır. Bunun sonucu olarak tapınaklar bastırıldı ve yok edildi. Diğer dini kurumlar hayır kurumları haline geldi ve eski askeri görevlerini tamamen kaybettiler.
Haçlı Seferleri nedeniyle özellikle papanın gücü biraz arttı. Herhangi bir Avrupa liderinin kendi başına bir Haçlı Seferinde yola çıkması nadirdi. Haçlı Seferleri, ancak bir papanın ısrarı ile başlatılabildi. Başarılı olduklarında papanın prestiji arttı; başarısız olduklarında Haçlılar suçlandı. Papanın büroları aracılığı ile savaş için gönüllü olanlara bazı “haksız” hediyeler ve ödüller dağıtıldı. Papa aynı zamanda Haçlı Seferleri’nin masraflarını karşılamak için sık sık vergi topladı. Bu vergiler, siyasi liderlerin bilgisi dışında halktan doğrudan alınıyordu. Bu ayrıcalık papazların hoşuna gitti ve farklı amaçlar için de vergi toplamaya başladılar; ancak krallar ve soylular, Roma’ya giden her para kasalarından çıkan para olduğu için bu durumdan rahatsız oldular. Keza, Colorado’daki Prueblo kasabasında yer alan Roma Katolik Piskoposluğu’ndaki son Haçlı Seferi vergisi, 1945 yılına kadar kaldırılmamıştır.
Vergilerin de etkisi ile aynı zamanda kilisenin gücü ve prestiji azalmaya başladı. Haçlı Seferleri’nin başarısızlıklarının Hıristiyanlığa ve kiliseye siyasi yönden olumsuz yansımaları kaçınılmazdı. Haçlı Seferleri, dini gerekçelerle başladı; ancak sonunda hükümdarların rakipleri üzerindeki gücünü artırma arzusuyla daha fazla tahrik edildi. Milliyetçiliğe kilise üzerinden destek verilirken, kilise üzerindeki şüpheler de arttı.
Sosyal ve Ekonomik Etkileri
Savaşlar genellikle uzak topraklarda yaşanır; coğrafya öğretir ve bir nevi ufuk açar, tabi hayatta kalınabilirse… Genç erkekler savaşa gönderilir, gittikleri savaş topraklarında yerel kültürle tanışırlar ve evlerine döndüklerinde (dönebilirlerse) alışkın oldukları bazı şeyleri yapmak istemediklerini keşfederler. Haçlı Seferleri’nin bir etkisi de bu yönde olmuştur. Avrupalıların, Müslüman ülkelerden ve daha doğudaki Hindistan ve Çin gibi ülkelerden kumaş, baharat, mücevher ve daha birçok ürün için talebi arttı. Avrupa’da pirinç, kayısı, limon, sardunya, saten, taşlar, boyalar ve birçok ürün yaygınlaştı. Aynı zamanda doğu ülkelerinde Avrupa mallarının pazarı açıldı.
Doğu ülkelerinde yaşamaya başlayan Avrupalıların hayatlarında coğrafya ve iklimlere göre ilginç değişiklikler yaşandı. Kısa süren kışlar, uzun yaz mevsimi Avrupalıların yün ağırlıklı kıyafetlerini bir kenara koymalarına yol açtı. Bunların yerini; başörtüleri, uzun elbiseler ve yumuşak terlikler aldı. Erkekler döşemelerde bacak bacak üstüne atarak otururken, eşleri parfüm ve kozmetik ürünleri ile ilgileniyordu. Avrupalılar veya torunları yerel halkla iyice kaynaştı ve evlilikler yaşanmaya başladı. Gittikleri bölgeye yerleşen Haçlılar, zamanla dışlandı. Yerel halk, Haçlıların geleneklerini kabul etseler de, aslında hiçbir zaman onları benimsemedi. Her zaman “işgalci” olarak kaldılar, hiçbir zaman “yerleşimci” olamadılar. İşgal bölgelerini ziyaret eden Avrupalıların “nazik geleneklerini” göstermeye çalışmalarına rağmen yerel halk tarafından bekledikleri ilgiyi göremediler. Ayrıca, Birinci Haçlı Seferleri’ne katılanların torunları, hem Filistin bölgesinde hem de Avrupa’da, “ayrıt edici Avrupalı kültürünü” kaybetti ve yabancılaştılar.
İtalyan tüccarların bir süre kontrol altında tuttukları liman kentlerinin hepsi kaybedildiyse de, İtalya’nın ticari şehirleri, Akdeniz’i kontrol ederek Avrupa ticareti için etkili Hıristiyan kentleri haline geldi. Haçlı Seferleri öncesinde Doğu'dan gelen malların ticareti Yahudiler tarafından yaygın bir şekilde kontrol altına alınmıştı; ancak sayıları artan Hıristiyan tüccarlar, ticari kontrolü Yahudilerin elinden aldı. Çoğu zaman ticarete girme kabiliyetlerini kısıtlayan baskıcı yasalarla Yahudileri engellendiler. Haçlı Seferleri sırasında Avrupa’da ve Kutsal Topraklar’da Yahudilerin çatışmalarda ölmesi de, Hıristiyan tüccarlara ticari açıdan yardımcı oldu.
Avrupalılar ile Müslümanlar arasında para ve mal ilişkilerinin yanında kültürler, fikirler ve inançlar da etkileşime girdi. İlişkilerde ve fikirlerdeki geniş temas, daha “materyalistik bir fikir ticaretine” yol açtı. Felsefe, bilim, matematik, eğitim ve tıp alanlarında işbirlikleri yaşanmaya başladı; Arapça yüzlerce kelime Avrupa dillerine dahil edildi, eski Roma’ya özgü sakal tıraşı geri döndü, hamamlar ve tuvaletler tanıtıldı, Avrupa’da tıp gelişti, şiir ve edebiyat üzerinde de etkileri yaşandı. Aslında Avrupa kökenli olan Müslümanların Yunancadan aldıkları fikirler ve daha sonra kendilerini geliştirmeleri de Avrupa’da sosyal gelişmeleri hızlandırdı. Hatta İslam medeniyetini aşan sosyal gelişmeler yaşandı.
Haçlı Seferleri’ni organize etmek ve finansmanını sağlamak, bankacılık, ticaret ve vergilendirmelerde büyük gelişmelere yol açtı. Vergilendirme ve ticaretteki bu değişiklikler feodalizmin sona ermesine yardımcı oldu. Feodalist toplum, bireysel eylemlerle yetiniyordu; örgütlenme ve finansman gerektiren kitlesel kampanyalara katılmıyorlardı. Feodal soylular, arazilerini zenginlere, tüccarlara ve kiliseye ipotek ettirmek zorundaydılar. Bu şekilde yoksulluk yemini eden rahiplerin bulunduğu manastırlar, Avrupa’nın zengin soylularına rakip olan büyük malları satın alıyordu.
Haçlı Seferleri için gönüllü olan on binlerce kişi de özgürlüklerini kazandı. Bazıları evlerine dönemedi, bazıları döndü. Dönebilenler, artık soyluların topraklarına bağlı değillerdi. Şehir ve kasabalarda atalarından bildikleri tarım işlerine sahip oldular. Bu durum, ticaret ve merkantilizme yakından bağlı Avrupa’nın şehirleşmesini hızlandırdı.