Makaleler

Anasayfa

Hakkımızda

Yardım

Yasal Konular

Meteor Nedir, Nasıl Oluşur?

yazar: Hakan Kutluay

İnsanlar binlerce yıldan beri kayan yıldızları izlemektedirler. Fakat bu gördüklerinin ne olduğunu, nerden geldiğini ve nasıl oluştuğu konusunda hiçbir bilgiye sahip değildirler. Büyük bir merak ve ilgi içinde izledikleri bu yıldızların başka dünyadan geldiklerine bile inanırlardı.

 

Teknolojinin gelişmesi, gözlem ve inceleme olanaklarının artması ile birlikte bir türlü anlamlandırılamayan bu olayın aslında uzayda hareket eden katı ve küçük kitlelerin dünya atmosferine girmesiyle yaşanan bir olay olduğu, hatta görünenlerin yıldız bile olmadığı anlaşılmıştır. İnsanların gördükleri ve izledikleri şey yıldız kayması değil meteor diğer adıyla gök taşı düşmesiydi.

Meteor, gökyüzünde gerçekleşen olağanüstü olay anlamına gelen Latince ‘meteoron’ sözcüğünden gelir. Meteor, Güneş sistemindeki maddelerin dünya atmosferine düşerken yüksek hızda hava ile sürtünmesi sonucunda akkor haline gelerek, yeryüzünden özellikle geceleri kısa süreli bir ışık çizgisi şeklinde görülmesine verilen addır. Diğer bir ifadeyle uzaydan yeryüzüne düşen taş ve kaya parçalarının genel adıdır.

Halk arasında gök taşı olarakta bilinen meteor, yeryüzüne çok seyrek düşmektedir.  Ortalama olarak dünya yüzeyine yılda birkaç bin meteor düşer. Fakat bu taşların sadece 500 kadarı buharlaşmaya uğramadan yeryüzüne ulaşır. Bazı bilim adamları bu sayının daha da fazla olduğunu söyler. Dünya yüzeyinin büyük bir bölümünün suyla kaplı olması nedeniyle Dünya üzerine ulaşabilen meteorların birçoğu okyanuslara ya da göllere düşerler. Bu sebeple de yeryüzüne düşen meteor sayısı bilinenden çok daha fazladır.

Meteor (Gök Taşı) Nasıl Oluşur?

Meteorun nasıl oluştuğu hakkında araştırmalar yapan bilim adamlarına göre Güneş çevresinde büyük bir elips üzerinde, saniyede 30 km’lik bir hızla dönen Yerküre, bu dolanma esnasında zaman zaman uzayda dolaşan irili ufaklı bazı taş ve kaya parçalarına rastlar.  Bu kaya ve taş parçalarının hızı da yaklaşık olarak saniyede 30 km kadardır. Yerkürenin Güneş çevresinde yaptığı hareketi sırasında Yerküreye yeterince yakın olan taşlar, yerin çekimine uğrayarak yüksek bir hız kazanırlar ve yer atmosferinden içeri girerler. Ceviz ya da nohut büyüklüğünde olanlar hava içinde yanarlar ve ışık çizgisi çizip toz olurlar. İnsanların ‘ yıldız kaydı’ ya da ‘yıldız aktı’ dediği olay aslında budur. Boyutu daha büyük olan parçalar ise ilk hızın yarattığı sürtünme ısısı ile yanarak parçalanır ve yeryüzüne dökülürler. Dökülen parçalar arasında demir ve nikel yapılı olan taşlar parçalanmaz. Sert ve hızlı bir şekilde tıpkı bir gülle gibi yere saplanırlar. Böylelikle çok değerli taşlar sınıfına giren ve günümüzde koleksiyonu bile yapılan meteor taşları oluşmuş olur.

Meteorların birçoğu atmosferde yok olsa da, atmosfer engelini atlatıp, yeryüzüne düşen meteorlar bazen küçük ebatlarda olabildiği gibi bazen de devasa büyüklükte olabiliyorlar. İşte bu devasa büyüklükteki meteorlar aynı büyüklükte krater açabiliyorlar. Bugüne kadar yeryüzüne düşen meteorların açtığı 10 büyük krater ise şunlardır:

  1. Barringer Krateri, Arizona, ABD

  2. Bosumtwi, Gana

  3. Deep Bay, Kanada

  4. Aorounga Krateri, Çad, Afrika

  5. Gosses Bluff, Avustralya

  6. Mistastin Gölü, Kanada

  7. Clearwater Gölleri, Kanada

  8. Kara-Kul, Tacikistan

  9. Manicouagan, Kanada

  10. Chicxulub, Meksika

Gök Taşlarının Özellikleri

Gök taşlarının birçoğu Fe-Ni yani demir-nikel metalinden oluşmaktadır. Bu nedenle Dünya’da bulunan kayalara göre daha yüksek yoğunlukta olup, çok daha ağırdırlar. Tabi ki buna istisna oluşturabilecek durumlarda söz konusudur. Yani bazı gök taşları belirttiğimizin aksine metal veya metal karışımı içermeyebilirler. Özellikle patlamış volkan kenarlarında bulunan yanmış kayalar kadar hafif de olabilirler.

Düzensiz bir yapısı olan gök taşlarının şekli yuvarlak değildir. Gök taşlarının yuvarlak olabilmesi için Apollo kapsüllerinin dünya atmosferine girdiği gibi girmesi gerekirdi. Yani atmosfere dönmeden girmiş olsaydı, koni biçimini alabilirdi. Ancak bu sık rastlanılan bir durum değildir. Bu nedenle çoğu gök taşı yapısı itibariyle düzensizdir.

Gök taşlarının birçoğu demir-nikel metalinden oluştuğu için bir mıknatıs tarafından çekilebilir. Yani manyetik olabilirler. Fakat bazıları da manyetik olmayabilirler. Özellikle kayasal yapıdaki gök taşlarında metalik element olmadığından mıknatıs tarafından çekilmezler.

Bununla birlikte önemli bir ayrımı da yapmak gerekir. Yeryüzünde bulunan birçok kaya manyetik olup, mıknatıs tarafından çekilebilirler. Bu nedenle mıknatısa ilgi gösteren her kaya ya da kaya parçasının gök taşı olduğunu söylemek doğru değildir. Diğer bir ifadeyle bir kaya parçasının manyetik özellikte olması tek başına onun gök taşı olduğunun bir göstergesi değildir.

Gök taşlarının büyük bir kısmı ya da tamamı metalden oluştuğu için yeryüzünde bulunan diğer kayalardan farklıdır ve bu nedenle diğer taşlardan kolaylıkla ayırt edilebilir. Fakat bazı volkanik kayalar görünüş olarak gök taşlarına benzediğinden ayırt etmekte bazı zorluklar yaşanabilir.

Bazı istisnai durumlar dışında gök taşlarının çoğu kabarcıklı bir yüzeye sahip değildir. 

Gök taşları dünya atmosferine girdiği sırada yaşanan sürtünme olayı nedeniyle daha fazla ısınır. Bu erime derecesinde daha yüksek olan ısınmayla birlikte gök taşının yüzeyi erimeye başlar. Gök taşının atmosferde yaşadığı yüksek ısıdaki sürtünmeden dolayı hızı yavaşlar ve bunun sonucu olarakta yüzeyinde siyah renkte bir füzyon tabakası oluşur.

Füzyon kaplaması gök taşının yeni düşüp düşmemesine bağlı olarak siyah veya kahverengi olabileceği gibi soluk ve parlakta olabilir.

Dünya üzerine düşen gök taşının füzyon kaplaması bir süre sonra paslanabilir ve bu paslanma gök taşının yüzeyinde kahverengi ve kızılımsı bir renk oluşturabilir. İlerleyen zamanlarda bu füzyon kaplaması kısmen ya da tamamen aşınabildiği gibi gök taşının yüzeyinde çok küçük çatlaklar oluşmasına da neden olur.

Dünya atmosferine giren gök taşlarının birçoğunun üzerinde sığ çukurlar oluşmaya başlar. Regmaglypts adı verilen bu çukurlar, genellikle demir meteoritlerin üzerinde sıkça bulunur.

Gök taşları yapıları ve bileşimlerine göre 4 temel sınıfa ayrılırlar. Bunlar:

  1. Camsı Gök Taşları: yeryüzünde çok seyrek olarak bulu¬nan camsı göktaşları, cama benzer yapıdadırlar.

  2. Taşımsı Gök Taşları (Aerolit): Demir, silisyum, karbon, alüminyum, oksijen ve magnezyumdan oluşmuştur.

  3. Taş Demirli Gök Taşları (Siderolit): Metal ve sli-kat oranı hemen hemen eşit bir yapıdan oluşmuştur.

  4. Demirli Gök Taşları (Siderit): Yapısında daha çok demir ve nikel vardır. Bunun dışında galyum, nikel, germanyum ve iridyum bulunur.

Bugüne kadar yeryüzüne düşen en büyük gök taşı Namibya’ da bulunan Goba Gök Taşı’dır.

Binlerce meteor gökyüzünde bir arada, tek ve belirli yönde hareket halinde görülebilirler. Bazı meteorlar toplu iğne başı kadar küçük iken bazı meteorlar ise tonlarca ağırlıkta olabilirler. Bir meteor parçası dünya yüzeyine ulaştığında ‘meteroit’ adını alır. 

İsa’dan önce 467 yılında, Romalılar zamanında dünya yüzeyine düşen meteorit Romalı tarihçiler tarafından önemli olay olarak kabul edilmiş ve bu olayı kayıtlara geçmişlerdir.

Jüpiter ve Mars arasında bulunan, Dünya’ya Asteroidler kuşağından gelen meteoritlerin 3 çeşidi vardır. Bunlar:

  1. Taş Meteoritler

  2. Metal Meteoritler

  3. Karışık Meteoritler

Meteoritleri Nasıl Tanıyabiliriz?

Meteoritler Dünya’daki bazı kayaçlara çok benzerler. Meteoritleri diğer kayaçlardan ayırabilmek için ince kesit yapılarak, polarizan mikroskopla incelenmelidir. Böylece yoğunluğu çok fazla olan metalik meteortilerin, kristalleşme ve meneralojik bileşimleri dünyada bulunan materyallerden çok farklı olduğu ortaya çıkar.

Çok yaşlı olan meteoritler 4,5 milyar yıl önce oluşmuşlardır. Meteoritlerin incelenmesi Güneş sisteminin nasıl meydana geldiğini anlamamıza yardımcı olurken aynı zamanda gezegenlerin içindeki materyaller hakkında da bilgi verir.

İlgili Makaleler