Oligarşi terimi toplulukların yönetilmesinde kullanılan yöntemlerden bir tanesi olarak çok kısaca açıklanabilir. Bununla birlikte sözlük anlamına bakıldığında “oligos” (az) ve “arkhein” (buyurmak) kelimelerinin birleştirilmesinden oluşturulmuş Fransızca kökenli bir kelime olduğunu görürüz. Yine sözlük anlamına bakıldığında siyasal erkin, gücün ve kural koyucu, düzenleyici iktidarın sadece birkaç kişilik bir kümenin elinde bulunduğu yönetim şeklini anlattığını ve aristokrasinin daralmış bir biçimi olduğunu görürüz. Oligarşi kelimesi tam olarak Türkçeye çevirmek gerektiğinde “takımerki” şeklinde çevirildiği bilinmektedir. Oligarşinin üyesi ya da destekçisi olan kişi ya da grupları tanımlamak için ise “oligark” terimi kullanılmaktadır.
Bir devletin ya da topluluğun yönetiminde iktidarın sadece belli ve küçük bir gruba ait kimselerin elinde olduğu yönetim şekline oligarşi denilmektedir. Bu gruplar belirli meslek grupları olabilecekleri gibi toplumda sosyal bakımdan sınıflaşmanın görüldüğü düzenlerde belirli bir sınıf ya da belirli aileler de olabilmektedir.
Örnek vermek gerekirse Eski Yunan tarihinde bir şehir devleti olan Atina’nın sadece 30 kişilik bir idareci grup tarafından yönetilmesi oligarşik yönetim tarzlarının ilk örneklerinden bir tanesi olarak ilk akla gelenlerdendir. Yunan tarihinde devam eden dönemlerde yine oligarşik yapının daha farklı örnekleri görülmüştür.
Bu idare şeklinde sosyal ve siyasal haklar genel olarak toplumu oluşturan bireyler arasında dengeli ve adil bir şekilde dağılmak yerine adaletsiz bir dağılım gösterirler. Devletin gücü, kamu gücü ya da yöneten idarenin siyasi gücü sadece belirli bir azınlığın lehine olacak şekilde çalışır ve bu şekilde var olan oligarşik yapı, belirli kimselerin çıkarlarını korumak ya da arttırmak amacı ile sürdürülür. Yine Eski Yunan tarihinde Aristo “oligarşi” kelimesini kötü ve zalim kişilerin haksız idaresini tanımlamak için kullanmıştır ve genel anlamında olduğu gibi sadece belirli bir zümreye ya da gruba ait bir yönetim tarzı şeklinde kullanmaktan kaçınmıştır.
Eski Yunan tarihinde Aristokrasi ve Oligarşi arasında bir karşılaştırma yapıldığında Aristokrasi’nin bütün aristokrat kişilerin yanı zengin, soylu ve imtiyazlı kısmın kurduğu kısmen ortaklaşa oluşturulan bir nevi iktidar grubundan söz edilmektedir ve çoğu örneklerinde bu kişiler tarafından iktidarı elinde bulunduran kısmen farklı takımdan üyelere sahip olabilen belirli bir siyasi parti meydana getirilmiştir. Oligarşik yönetimde ise sadece birkaç ailenin bütün iktidar ve siyasi-sosyal gücü eline alması ile bir yönetim biçimi oluşturulduğu görülmektedir. Yani iktidarı ve gücü elinde bulunduran kişilerin oluşturduğu çoklu bir grup ya da parti söz konusu değildir. Bu şekli ile balkıdığında neden Oligarşik Yönetim’in Aristokrasi’nin daraltılıp sınırlandırıldığı bir şekli olduğu daha net görülmektedir.
Ancak Siyaset Bilimi çerçevesinde incelendiğinde iktidarı sadece sınırlı bir zümre ya da kişilerin elinde bulundurduğu var olan bütün yönetim şekillerine Oligarşik Yönetim başlığı atılamayacağı görülmektedir. Hiyerarşik sistemlerle yönetilen topluluklarda da yine belirli bir zümrenin iktidarından bahsedilebilmektedir ancak bu durumda belirli bir mahdut grubun veya belirli kimselerin idareci olarak belirlenmesi karşı koyulamaz bir durumdur. İş bölümü ve otoritenin oluşturulabilmesi için bu durum zaruridir ve var olan hiyerarşik sistemin bir neticesidir. Bu tür yönetim şekillerinin oligarşiden farkı, oligarşide soru sorma, tenkit etme, hızlı kontrol ve hesap verme gibi fonksiyonların bu tür yönetim şekillerine kıyasla etkili şekilde ya da tamamen hiçbir şekilde mevcut olmamasıdır. Bu sebeplerden dolayı ise oligarşik yönetime dönüştürülme riski altında bulunan topluluklarda meşruiyet kabul edildikten sonra anayasalar ile güçlü ve net kaideler konulmakta ve böylece iktidar ve siyasi gücün sadece belirli bir zümreye ait olması önlenmeye çalışılmıştır.
Oligarşi yönetimi sadece ülke ya da devlet yönetimi şeklinde düşünülmemelidir. Örnek vermek gerekirse bir parti içerisinde “parti oligarşisi” oluşabilmektedir. Bu durumda bahsedilen siyasi partinin içerisindeki bazı kişilerin, partilerin faaliyetlerinde kademelerinde hakimiyet kurarak kendi istekleri doğrultusunda yönlendirilmesi söz konusu olmaktadır. Bu durumda parti içerisindeki karar alma ve uygulama gücü bütün parti üyelerine değil sadece belirli birkaç kişiye aittir. Bunun tam tersi durumu ise "parti içi demokrasi" olarak adlandırılır ve parti için demokrasi için üyelerin taleplerini ve görüşlerini en yüksek kademelere kadar duyurabilmeleri, parti faaliyetlerinin ve organlarının herhangi bir baskı olmaksızın devam ediyor olması şartı gerekmektedir.
Dünya siyasetine bakıldığında adı geçen bir “Süper Devletler Oligarşisi” vardır ve burada bahsi geçen ABD ve eski Sovyetler Birliği’nin kendi aralarında anlaşarak ve kendi çıkarlarına göre uzlaşarak tayin ettikleri çözümleri ve istekleri bütün dünyaya kabul ettirmeleri şeklinde kısaca açıklanabilir.
Aynı zamanda ekonomik alanda oluşmuş belirli oligarşi şekilleri de mevcuttur. Bunlara örnek vermek gerekirse “Mali Oligarşi”, “Sanayiciler Oligarşisi” ilk akla gelenlerdir.
Osmanlı’da devlet yönetimine bakıldığında ise adalet devleti oluşturan kalıpların en başında gelen prensiplerden bir tanesi olduğu için oligarşik yönetim şeklinden bahsetmek pek mümkün değildir ama onun yerine daha çok dine dayalı bir yönetim şekli olan teokrasiden bahsetmek mümkündür.
Bir takım siyaset bilimciler her ne kadar demokrasilerle yönetilen ülkeler olsalarda var olan bütün ülke yönetimlerinde kısmi bir oligarşiden söz edilebileceğini savunmaktadırlar. Bir Siyaset Bilimci olan Robert Michels, Oligarşinin Tunç Yasası başlığı altında bu düşünce tarzında daha da ileri giderek, bütün yönetim biçimlerinin bir gün oligarşiye dönüşeceklerini savunmuştur. Bu düşünce tarzına daha yakın bakıldığında bütün modern demokrasilerin dahi bir oligarşi olarak ele alınıp incelendiğine tanık olunmaktadır. Bunun sebebi ise siyasal rakipler arasındaki farkların aslen uygulanabilme ve fark edilme çerçeveleri içerisinde çok kısıtlı ve küçük olmaları nedeni şeklinde açıklanmaktadır. Bu düşünce tarzında, yine aynı şekilde demokrasilerde siyasi iktidarı elinde bulunduran oligarşik elitlerin, saygın, siyasi makamlara ve mevkilere kendilerince sınırlandırmalar ve kurallar koymalarıdır. Modern demokrasilerde görülen bu tür oligarşik sistem özelliklerine örnek vermek gerektiğinde ise politik kariyerleri aslen sıkı biçimde, seçilmemiş olan ekonomi ve medyanın önde gelen elitlerinin güdümüne bırakılmış olması örnek olarak gösterilmektedir. Bu bakış açısından yola çıkıldığında ise varılan tek bir sonuç vardır:
"Tek bir politik parti vardır, o da hükümet partisidir.“