Panteos kavramından türetilen ve daha sonra Panteos sözcüğünün sonuna –izm ekinin ilave edilmesiyle felsefi bir sistemin adı olmuştur.
Kavramsal Olarak Panteizm
Çeşitli şekillerde tanımlanan Panteizm üzerinde düşünürler tarafından uzlaşılan tek nokta bu sistemin Tanrı- Alem ilişkisi sonucu ortaya çıkan ikililiği çözmeye yönelik olduğudur. Bu kapsamda Panteizmi karşılayan en iyi ifade şekli ‘her şey O’dur’ ifadesidir. Yani sonsuz olanın sonluda yok olması, sonlu olanında sonsuzda yok olması söz konusu değildir. Bu bilgiler çerçevesinde Panteizm anlayışını şu şekilde tanımlamak mümkündür:
Tanrı’nın her şeyi içine alan, Tanrı-Alem ikililiğini ortadan kaldıran hatta Tanrı’nın her şey olduğuna inanan, dolayısıyla ne insanın ne tabiatın müstakil varlıklar gibi görülmesinin mümkün olmadığını, onların sadece varlığın farklı tarzlardaki açılımlardan ibaret olduğunu ileri süren felsefi ve dini bir doktrindir.
Yapılan bu tanımın içeriği ele alındığında Tanrı’nın her şeyi ihtiva etmesi anlayışı teizmde rastlanan bir görüştür. Fakat Panteizm son noktada evreni ve tanrıyı özdeş kılması fikri onu teizimden ayırmaktadır.
Belirtilmesi gereken önemli bir nokta da Panteizm, monist bir sistem olmakla birlikte her monist sistemi de Panteizm olarak görmek bir yanlışa düşmek demektir. Monist ruhçuluk ya da ateist maddecilik birer monist sistemdir. Ama bunları Panteizm olarak nitelendirmek doğru bir anlayış şekli değildir.
Tümtanrıcılık ya da kamutanrıcılık olarakta adlandırılan Panteizm, Tanrı ile evreni aynı, bir ve özdeş kabul eden bir görüştür.
Tanrı’nın evrenden bağımsız ve ayrı bir varlığının olmadığını savunan Panteizm’e göre doğadaki varlıkların ilk kaynağı Tanrı’dır ve Tanrı doğadadır. Yeryüzünde var olan her şey Tanrı’nın bir parçasıdır ve Tanrı’dan türemiştir. Aynı zamanda yeryüzündeki varlıkların tamamı Tanrı’yı oluşturur. Panteizme göre evren Tanrı’nın ta kendisidir.
Panteistler, evrende varlık gösteren her şey örneğin; fizik kanunları, yıldız sistemi, insan, doğa, atom, hareket ve buna benzer birçok şeyin bir bütün halinde Tanrı’yı oluşturduğunu söylerler. Bu düşüncenin bir sonucu olarakta evrende yaşanan her hareket, her olay aslında Tanrı’nın bir hareketidir.
Panteizm görüşünün en çarpıcı, ilginç ve fark yaratan sonucu ise insanın da Tanrı’nın bir parçası olduğu fikridir. Çünkü evrendeki her şey Tanrı’dan türeyerek çoğalmıştır ve insan da buna dahildir. Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı ile birlikte evrimleşmiştir.
Panteizm, ilk olarak Hindistan’da Budistler, Aryalar ve Brahmalılar tarafından, Yunanistan’da Yeni Platoncular, Stoalılar ve Elealılar tarafından, Yeniçağ Avrupası’nda Bruno gibi bazı filozoflar tarafından, yeni yüzyılda ise Fichte ve Spi-noza gibi önemli filozoflar tarafından kabul edilmiştir. Burada dikkat çeken en önemli ayrıntı ise Panteizmin Hindistan’da ilk olarak dini bir inanç olarak ortaya çıkması ve sonrasında Yunanistan’da felsefi bir görüş olarak kabul edilip benimsenmesidir. Bu nedenle Yunan felsefesinin ilk çağları belirsiz bir Panteist anlayış içindedir.
Felsefi anlamda Panteizmin ilk temsilcisi Elea Okulu’nun kurucusu olan Kseofa-nes’tir. Kseofa-nes çok tanrıcılığa ve Allah’ın insan gibi olduğunu düşünen, O’na bütün insan isteklerini yükleyen görüşlere karşı mücadele etmiştir. Kseofa-nes’e göre tek bir Tanrı vardır ve hiçbir insanla karşılaştırılamayacak kadar yüksektir. Hareketsiz ve değişmez olan bu Tanrı’nın istediğini yapması için sağa sola hareket etmesi ya da başka bir şey yapmasına gerek yoktur. O her şeyi hiçbir zorluk çekmeden, düşüncesiyle idare eder ve yapar. Bütün bu bilgiler ışığında Kseofa-nes’in aslında Monoteizme inandığı görülmektedir. Fakat onun inandığı Monoteizm, Hıristiyanlık ve İslam’dakinden farklıdır. Kseofa-nes’in tek tanrı tasavvuru tamamen Panteist karakterlidir. Yani Tanrı evrenle eşit ve bir olan varlıktır. Kseofa-nes’e göre Tanrı yaratıcı değildir. Tanrı’nın bir şekli yoktur. Eğer Tanrı’nın bir şekli olsaydı, evren şeklinde yani küre biçiminde düşünmek gerekirdi. Kendi hareketini yaratan evren, Tanrının ta kendisidir.
Kseofa-nes’ten sonra 1548-1600 yılları arasında Giordano Bruno, evrenin hareket ettiricisi ve yaratıcısı olmayan, yalnızca ruhu olan bir Tanrı inancının olduğunu savundu. Giordano Bruno da bir Panteizm savunucusudur. Ona göre Tanrı ve evren aynı şeydir. Bu görüşünü savunurken tanrıtanımazlık suçlamasına uğramamak için Tanrı ve evreni aynı ve bir saymanın, Tanrı’yı inkar etmek için değil, aksine Tanrı’yı yüceltmek ve yükseltmek için olduğunu söyler.
Bütün bu görüşlerden sonra Panteizmin Tanrı’nın eşyada ve her şeyde olduğu görüşünü savunan bir düşünce olduğu ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarakta Tanrı’yı evrendeki bütün eşyaların sayısı kadar parçalara bölen bu anlayış şekli bizi materyalist anlayışa götürmektedir. Çünkü Tanrı’nın evrendeki her şeyde olduğunu söylemek, onu maddi ve somut bir varlık olarak algılamak anlamına gelmektedir. Böyle olunca da bu görüş İslam anlayışındaki Vahdet-i Vücut anlayışının tam karşıtı haline gelmektedir. Çünkü Vahdet-i Vücut anlayışı Allah’ın varlığını ve birliğini savunan ve her şeyin Allah’ta olduğunu savunur.
Bu iki düşünce şeklinin karşılaştırılması İslam ve Batı düşüncesi arasındaki büyük farkı ortaya çıkarıyor. Çünkü Batı düşüncesinin temeli, en soyut olan konuları bile maddi ve somut bir yapıya büründürdükten sonra anlayabilmesi üzerine kurulmuştur. İslam düşüncesinde ise Vahdet-i Vücut anlayışında hiçbir zaman tek bir şey olarak görülmeyen Allah ve Alem aksine Allah bütün eşyanın ve evrenin yaratıcı olarak görülmüş ve öyle algılanmıştır.
Panteizmde tek Tanrı’lı dinlerdeki gibi ‘Tanrı-Alem’ ayrılığı ve ‘Yaratan-Yaratan’ diye bir ikilem yoktur. Tanrı ve doğa tektir ve aynı şeydir. Tanrı var olandır, yaratan değildir ve evrenin tümüdür. Evrende var olan ve görülen şeylerden başka bir Tanrı yoktur. Evrendeki bütün varlıkların toplamı olan Tanrı, canlı, cansız her şeyin bütünlüğüdür. Evrenin bir başlangıcı ve sonu yoktur.
Panteizm, çeşitli felsefi biçimlere bürünmüştür. Bunlardan bazıları; yeni Platoncular, Antikçağ Grek Stoacıları, Doğunun Vahdet-İ Vücut Anlayışı ve Yahudilerin Kabalası’dır. Yaşadığımız çağa kadar süre gelmiş olan Panteizm, üç semavi din tarafından reddedilse de bazı Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan düşünürler tarafından kabul görmüştür.
Evreni algılayış şekli olarak Panteizm, Buda ve Hindu dinlerinde hayal gücü geleneğine uygun bir anlayışa sahiptir. Düşünsel geçmişi Antik Çağ Yunan Stoacılığına dayanan Panteizmin ileri sürdüğü ‘Evrenin Ruhu Anlayışı’ Hegelciliği ve Spinozacılığı doğurmuştur.
Arapça karşılığı ‘Vücudiyye ‘ olan Panteizm, kısaca her şeyi tanrı tanımak, varlığı sadece tanrıya vermek olarakta tanımlanabilir.
Panteizmde evrenin toplamı Tanrı’dır anlayışı vardır. Gizemcilerin savundukları gibi evrenin dışında bir Tanrı yoktur. Evrenin her zerresi Tanrı’nın kendisidir. Gizemcilikte ise her zerre ilahi güzelliği yansıtan bir aynadır. Evrenin asıl yaratılış nedeni de Tanrı’nın bu ilahi güzelliğini göstermek ve yansıtmaktır.
Panteizmin üç türü vardır:
Tabiatçı Panteizm
Tabiatçı Panteizm de tek gerçek tabiattır. Tanrı da tabiatın içinde vardır. Dideron, Boron ve d’Holbach bu türün savunucularıdır.
İdealist Panteizm
İdealist Panteizmde ise Tanrı ruhun özündedir ve bu nedenle ruh tek gerçek olandır. Hegel, Fichte ve Brunschicg idealist panteistlerdir.
Teolojik Panteizm
Teolojik Panteizm de tek gerçek Tanrı’dır. Her şey Tanırı’nın türevidir ve hiçbir şey Tanrı’nın dışında değildir. Evren, insan, ruhlar, dünya, tabiat vs. her şey Tanrı’nın varlığında meydana gelmiştir.
20. yüzyılın sonlarına doğru neopaganizmin benimsediği teolojik bir yaklaşım olarak ilan edilen Panteizm için Panteistler için özel örgütler kurmaya başlamışlardır.