İlkel devirlerde yaşayan insanlar, gündelik vakitlerinde zamanı öğrenmek için güneşe bakardı. İlkel devirlerde sürdürülen hayatta gün ışığından, gündelik işleri yapabilmek için faydalanılırdı. İlkel devirlerde güneşin doğması ve batması vakit ölçmek için o devirlerde yaşayan insanlara yetiyordu. Ancak ilerleyen dönemlerde nüfusun artması, insanlar arası ilişkilerin değişmesi, bir üst otoritenin (devlet) kurulması ve bu otoritenin görevlerini bir düzen içerisinde yapmaya çalışması ile oluşan toplum şekli zamanın daha ayrıntılı bir biçimde anlaşılması gereksinimini getirdi. Bu şartlar altında ilk saat, MÖ 4000’li yıllarda Mısır’da icat edilen güneş saatidir. Bu tarihten itibaren zamanı ölçmek için farklı teknikler ve gereçler uygulanacak ve günümüzdeki son haline ulaşacaktır. Bu yazımızda saatin MÖ 4000’li yıllarda Mısır’da başlayan gelişimini ve farklı çeşitlerini kronolojik bir sıra içerisinde sizler ile buluşturacağız.
Güneş Saati
İlk kullanılan saattir. Güneş saati, bir kazığın yere doksan derecelik açı ile dikilmesinden oluşur. (Yunanlılar bu kazığa gronom adını vermiştir) Güneş hareketleri sonucunda kazığın gölgesi hareket eder. Bu hareket çevresini ölçerek gündüz vakitlerini bölümlere ayırdılar. İcat edilen güneş saati yalnızca güneş varken kullanılabilmekteydi. Bu durum güneş saatinin işlevini kısıtlıyordu.
Su Saati
Mısırlıların bulduğu güneş saati geceleri işlevsiz durumda olduğu için Mısırlılar, geceleri de zamanı ölçebilecek bir araç arayışına girdiler. Bu arayış sonucunda su saati icat edildi. Bir kabın içerisinde bulunan suyun dışarıya akması ile kabın içindeki işaretler ilerleyen zamanı göstermekteydi. Güneş saati sadece günün belirli bir anını gösterirken su saatleri zamanı ölçme özelliği ile daha işlevsel durumdaydı. Su saatinin hangi tarihlerde icat edildiği ile ilgili kesin bir kaynak bulunmamaktadır. Mısır ve Babil gibi eski medeniyetlerde kullanıldığı biliniyor. Bunların yanı sıra Çin ve Hindistan gibi bölgelerde su saati kullanıldığı ile ilgili bilgilere ulaşmaktayız.
Kum Saati
Kum saati, üst üste bulunan iki cam fanustan birinde bulunan kumun diğerine aktarılması ile zamanı ölçen bir araçtır. Kum dışında cıva, ince mermer tozu ya da iyice dövülerek pudra haline getirilmiş yumurta kabuğu kullanılırdı. Kum saati, gemilerde, kiliselerde, oyun ve çeşitli yarışmalarda kullanıldı. Saati belirtmek yerine daha çok kısa zaman dilimlerinin ölçülmesinde kullanılan kum saatinin bu eksikliği onun işlevselliğini azaltmaktaydı.
Ateş Saati
Mum saati olarak da bilinmektedir. Petrol lambasının ateşiyle çalışan mum saati, yandıkça boyu küçülen mumun gölgesinin, arkasındaki işaretlere denk gelmesi ile ya da tükenen yağın içi görünebilen bir kap içerisinde birikerek saatin belirlenmesi sağlanırdı. İlk kullanım yeri belirlenememekle birlikte mum saatlerinin You Jiangu adlı Çinli bir şairin şiirinde bahsedilmektedir. Şairin yaşadığı 520 senesi mum saatlerinin o tarihlerde kullanıldığını bize ispatlamaktadır. Japonya’da bulunan tapınaklarda 10. yüzyılda benzer bir teknik kullanılmaktaydı. Toz haline getirilen bitkiler bir tüp içine sıkıştırılır ve ateşin yüksekliğinin yetiştiği yere göre saat belirlenirdi. En bilinen mum saatleri İngiltere kralı Alfred’in saati ile bilim adamı El Cezeri’nin 1206 yılında tasarladığı saatlerdir.
Mekanik Saatler
Enerji sayesinde içinde bulunan mekanizmanın belli bir düzen içerisinde hareket etmesini sağlayarak bu mekanizmanın ucundaki ip ya da kadran ile belli sayıları göstererek insanlara zamanı anlatan bir araçtır.
İlk mekanik saatlere Çin kaynaklarında rastlamaktayız. Su Sung adındaki ünlü bir Çinli, “Hsiang Fa Yao” adlı kitabında mekanik saat hakkında bilgilerden söz etmektedir. Kitapta bu saatin 3 metre yükseklikte olacağını, su gücü kullanarak çalıştığını ve saatin arka tarafında ayarların yapılabileceği bir kapağı gösteren şemalar vardır.
Mekanik saat için ilk çalışmalar din adamlarının teşviki ile oldu. Din adamlarının ibadet edebilmek için saati kesin olarak saptayabilmeleri gerekiyordu. Bu işlemi gerçekleştirmek için yapılan ilk mekanik saatler, saati göstermek yerine saati bildirmeye yarıyordu. Ağırlık yardımı ile çalışan ilk mekanik saatler, belli zaman aralıklarında ses çıkarabilecek düzenekler ile tasarlandı. Daha önceki dönemlerde de bu düzenek kullanılmaya çalışılmış ama başarılı olunamamıştı.
İlk icat edilen güneş saati, su saati ve kum saati gibi saatler farklı yöntemler ile zamanı göstermek amacı ile yapılmıştı. Mekanik saatler ise din adamlarının manastır içerisindeki hayatlarında görevlerini zamanında yerine getirmek için çekiç ya da tokmak ile ses çıkararak uyarmak ve hatırlatmak amacı ile üretildi. Bu sebep ile üretilen ilk mekanik saatler, saati gösterme işlevi gütmediği için akrep yelkovan gibi parçalara gereksinim duymuyordu. Dönemin eğitim şartları düşünüldüğünde okuma yazma oranını düşük olduğu için insanların saate bakarak anlayacağı işaretler koymak yerine, din adamlarının ibadetlerini yapacakları saati hatırlatması için yapılan ses sistemi örnek alındı ve insanlar işlerini yaparken duyabilsinler diye zamanı çan yardımı ile duyuran saatler geliştirildi. 1344 yılında günü 24 saatlik dilimlere bölen ve ilk kadranı kullanarak saati görsel olarak görebilmemizi sağlayan kişi Giovanni di Dondi’dir. 14. yüzyıla kadar gelmiş olan ve gece gündüz ayrımı yapamayan saatlerin üretimi, mekanik saatlerin gelişmesi ile bırakıldı. Bir günü eşit saat aralıkları ile bölen ilk saat Milano’da (İtalya) bulunan Saint Gottard kilisesinin saatidir. 14. yüzyıl ve devamında Avrupa şehirlerinde mekanik saat kuleleri yapıldı ve bu üretim hızlı bir şekilde yayıldı. Sarkaç, sekteli rakkas dişlisi ve ağırlıktan güç alarak çalışması tasarlanan bu saatlerin kullanımı 300 yıl devam etti.
14. yüzyılda yayılmaya başlayan mekanik saatler, büyük ağırlıklardan oluşuyordu. Peter Heinlein’in 16. yüzyılın başlarında Nürnberg (Almanya) şehrinde zembereği icat etmesi ile büyük ağırlıklardan oluşan saatlerin kullanımından vazgeçildi. Zemberek sayesinde küçük boyutlarda olan ve taşınabilir özelliği bulunan saatler geliştirilebildi.
Sarkaç, mekanik saatlerin gelişiminde büyük bir sıçrama gösteren ve faydalı olan buluşlardan oldu. Zamanı daha doğru gösteren sarkaçlı saatler, ilerleyen zamanlarda modern hale getirildiği için ilk üretildiği şekilde bulmak oldukça zordur. Mekanik saatin ilk tasarımcılarından olan Giovanni di Dondi’nin tasarlamış olduğu saat, sarkaç ve sekteli rakkas dişlisinden meydana geliyordu. Bu sarkaçlı saatte, saati görmemizi sağlayan kadran yoktu.
Galileo, ölmeden önce sarkaç mekanizmasına sahip bir saat tasarladı. Ancak bu tasarımını somut hale getiremeden ölmüştür. Çalışan ilk sarkaç mekanizmasına sahip saati, Galileo öldükten sonra 1656 yılında Alman astronom Christiaan Huygens yaptı. Cristiaan Huygens’in tasarladığı saat, gün içinde bir dakikalık bir hata verirken Huygens bu aksamayı ilerleyen çalışmaları ile 10 saniyeye indirmeyi başardı.
Saatin gelişiminde büyük payı olan zembereğin bir sorunu vardı. Bu sorun, zembereğin gerildikten hemen sonra en fazla performansı göstermesi ve sonrasında performansını devam ettirememesiydi. Bu durum günde bir saatlik bir aksamaya neden olabiliyordu. Cristiaan Huygens, icat ettiği sarkacın yanı sıra 1670’li yıllarda icat ettiği balans yayı zembereğin oluşturduğu aksamayı giderdi. Balans yayı taşınabilir saatlerin daha pratik bir kullanıma sahip olmasını sağladı. Bu gelişmelerden sonra kol ve cep saatlerinin kullanımı arttı. İlk başlarda sadece bayanların kullandığı cep saatleri I. Dünya Harbi zamanlarında erkekler tarafından da tercih edilmeye başladı. Yaygınlaşan taşınabilir saatlerin uygun fiyat ile üretimi Amerika’da başlamıştır.
Saatlerin kullanımının yaygınlaşması akıllarda zamanın neye göre ölçüldüğü sorusunu oluşturdu. Bu durum 1820 yılında netlik kazanmış ve zaman aralıkları günümüzdeki standart halini aldı.
Günümüzde kol, cep ve duvar saati olarak kullandığımız saatlerde bulunan kadran üzerindeki rakamların arasında 30 derecelik bir açı vardır. Bu açı, dünya genelinde standart olarak kabul ediliyor. Kadranlı saatler bir yana günümüzde çıkan saatler sadece saati göstermekten çok daha öteye ulaştı. Kadranlı saatlerin sonrasında yayılan dijital saatler, akrep ve yelkovana gerek duymadan sadece rakamlar ile zamanı gösterebilmektedir. Saati göstermekle kalmayan dijital saatler; takvim, kronometre vb. özelliklerde ilave edildi.
Taşınabilir saatler, cep telefonunun yaygınlaşması ile önemini biraz da olsa kaybetti. Henüz çok fazla yaygınlaşmamış olsa da kol saati şeklindeki telefonlar, taşınabilir saatlerin kullanımını büyük ölçüde düşürecek gibi görünüyor.