Makaleler

Anasayfa

Hakkımızda

Yardım

Yasal Konular

Serbest Ölçü Nedir?

En  genel tabirle ölçüsü ve uyağı olmayan şiirdir. Ne aruz ölçüsü ne hece ölçüsü ne de uyak kullanılmaz. Dolayısıyla bağlı olduğu bir nazım biçimi de yoktur. Başlı başına ayrı bir konu olarak ele alınır.

Serbest  ölçü için serbest nazım ifadesi de kullanılır ama serbest ölçü de serbest nazım da mantık kurallarına aykırı bir adlandırmadır; bu bakımdan serbest şiir adlandırması daha revaçtadır.  Serbest nazım terimi bu türün ilk örneklerinin verildiği 1930’lu yılların terimidir ve eski alışkanlıklara bağlı kalarak adlandırılmıştır; ancak yeni şiir akımları geldi geleli “nazım” ifadesi bile çok fazla kullanılmaz olmuş, nazım  yerini “şiir” terimine bırakmıştır.

Cevdet Kudret’in tabiriyle “özgür nazım” tamamen şairin/ozanın isteğine bağlıdır.  Dizelerdeki hece sayıları, hecelerin uzunlukları, hecelerin açık ya da kapalı olması; şiirde ayak kullanılıp kullanılmaması, kullanılsa bile bu ayak dizelerin diğer dizelerle uyumu ya da uyumsuzluğu; dizelerin uzunluk ya da kısalıkları; dize başı ya da sonu kafiyenin olup olmaması kısaca şiirin biçimine dair her şey şairin elindedir. Şair bu bakımdan özgürdür. Orhan Veli Kanık tabiriyle “  Sıvanmış, boyanmış bir binanın tuğlaları arasındaki harcı göremeyiz. Bina tamamiyetini ancak bu harçla temin ettiği zamandır ki, onu teşkil eden tuğlaları teker teker görmek, onların vasıfları üzerinde düşünmek fırsatını elde ederiz.”

Serbest şiirin temel ölçütünün ölçeksiz olduğuna dikkat edelim.  Şiirde nakaratın ( ayak ) olmaması ve şiirin bentlere ayrılmamış olması serbest şiirinin temeli değildir; nitekim ölçekli ama nakaratlara ayrılmamış şiirler de vardır ki bunun adı de serbest müstezat  olur.

Ölçekli ve kavuştaklı ( nakarat / ayak ) şiirde ölçek ve ayaktan gelme bir uyak aynı zamanda sözcüklerin içe içe geçmesinden gelme bir ahenk göze çarpar. Serbest şiirde ise ayak olmadığı için dış uyaktan faydalanma diye bir durum yoktur. Bütün ağırlık iç uyumdadır. Şair için zor bir durumdur çünkü iç ahenk dış ahenge göre daha meşakkatlidir. Burada sözcüklerin gücünden yararlanmak gerekecektir.

Serbest şiirde ölçek olmadığı için durak veya durgulanma da yoktur. Şair dizelerde durağa ihtiyaç duyduğunda bu dizeleri kırmak zorunda kalacaktır. Yani satır kırılır ve şiir aşağıdan yazılmaya devam eder:

Kuşlara, yapraklara dönmüşüm;

Kuşlara,

Yapraklara. (Orhan Veli Kanık- Pırpırlı)


Serbest şiirde şairlerin hepsi dizeleri bu şekilde kırmak zorunda değildir. Kimi şairler, dize başlarını klasik nazım hizasına getirir ve dize başlarında her zaman büyük harf kullanır ; kimi şairler ise kırılan dizeleri merdiven şeklinde yazar ve eğer kırılan dizedeki cümle bitmemişse diğer cümlenin devamı olan diğer kırık dizenin baş harfini küçük yazar, bu şiirlerde  büyük harf sadece nesirde olduğu gibi anlamlı bir cümle başlayınca kullanılır. Örneklersek:

Yaşamak;

Birer birer

ve hep beraber

ipekli bir kumaş dokur gibi…

Hep bir ağızdan 

sevinçli bir destan

okur gibi

yaşamak… (Nazım Hikmet – Taranta Babu’ya Mektuplar)


Serbest şiirin kaynağı nedir?

Türk edebiyatında divan müstezadından geliştirilmiş bir  biçim olarak görülür serbest  biçim lakin aslında Servet-i Fünun döneminde Batı’dan alınan nazım biçimlerinden birisidir. Sadece bizdeki serbest müstezat ile birlikte anılmıştır.

Serbest müstezatlarda uzun dize, orta dize, kısa dize ve en kısa dize gibi boy boy dizeler bulunur. Aruz ölçüsüyle yazılan müstezatlarda orta, kısa ve en kısa dizelerin ölçüleri, uzun dizedeki ölçünün kırpılmasıyla oluşur. Örneğin vezni “mefâilün / feîlâtün / mefâilün / feilün” olan bir şiirinin orta dizesi “feîlâtün / mefâilün / feilün”; kısa dizesi “mefâilün / feilün”; en kısa dizesi de “feilün” ya da “fa’lün” olacaktır. Bu boy boy dizeler belli bir düzene uymaksızın şiirinin herhangi bir tarafında yer alabilir. Uyak örgüsü de belli bir istikrar göstermez ve dizeler bentler oluşturacak şekilde kümelenmez. Bu bakımdan Servet-i Fünun şairleri, özellikle Tevfik Fikret, Batı’dan gelen özgür ölçüyü direk uygulamak yerine serbest müstezadı genişletme yoluna gitmiştir.


Serbest şiir nasıl girmiştir edebiyatımıza?

Türk edebiyatında divan müstezadından geliştirilmiş bir  biçim olarak görülür serbest  biçim lakin aslında Servet-i Fünun döneminde Batı’dan alınan nazım biçimlerinden birisidir. Sadece bizdeki serbest müstezat ile birlikte anılmıştır.

Serbest müstezatlarda uzun dize, orta dize, kısa dize ve en kısa dize gibi boy boy dizeler bulunur. Aruz ölçüsüyle yazılan müstezatlarda orta, kısa ve en kısa dizelerin ölçüleri, uzun dizedeki ölçünün kırpılmasıyla oluşur. Örneğin vezni “mefâilün / feîlâtün / mefâilün / feilün” olan bir şiirinin orta dizesi “feîlâtün / mefâilün / feilün”; kısa dizesi “mefâilün / feilün”; en kısa dizesi de “feilün” ya da “fa’lün” olacaktır. Bu boy boy dizeler belli bir düzene uymaksızın şiirinin herhangi bir tarafında yer alabilir. Uyak örgüsü de belli bir istikrar göstermez ve dizeler bentler oluşturacak şekilde kümelenmez. Bu bakımdan Servet-i Fünun şairleri, özellikle Tevfik Fikret, Batı’dan gelen özgür ölçüyü direk uygulamak yerine serbest müstezadı genişletme yoluna gitmiştir.

Bizde serbest şiirinin en önemli temsilcisi Nazım Hikmet Ran’dır  ama bu yolda yapılan ilk denemeler de Tevfik Fikret’e aittir.  Yani Nazım Hikmet’in serbest şiirin en önemli temsilcisi olmasından ziyade ona bu ünvanı alma yolunda yardım eden merhumlar vardır.

Tevfik Fikret, Servet-i Fünun dönemindeki yenilikçi şairlerimizdendir. Gerek dil gerek biçim yönünden dönemin sıkı kalıplarını az da olsa gevşetebilmiş ama en önemlisi bir akademisyen olarak yeni edebiyatın yeni neslini yetiştirmiştir. Tevfik Fikret, serbest şiir yönünde ilk adımı atmış ve serbest müstezadı olabildiğince genişleterek şiir düz yazıya yaklaştırmıştır.

Ey zulümler sâhası... Evet, ey parlak alan, 

Ey fâcialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı sâha! 

Ey parlaklığın ve ihtişâmın beşiği ve mezarı olan, 

Doğu’nun öteden beri imrenilen eski kraliçesi! 

Ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden 

Sefahate susamış bağrında yaşatan. 

Ey Marmara’nın mavi kucaklayışı içinde 

Sanki ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın. 

Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak, 

Ey bin kocadan artakalan dul kız; 

Güzelliğindeki tâzelik büyüsü henüz besbelli, 

Sana bakan gözler hâlâ üstüne titriyor. (Tevfik Fikret – Sis)


Ahmet Haşim, edebiyatımızın gece şairi ise Tevfik Fikret’in yaptığından bir adım öteye gitmiştir. Tüm şiirlerini aruzla yazmıştır ama o da dizeyi kırarak serbest söyleyişe ulaşmak istemiştir.  Yalnız onda da aruzu aşamama sorunu vardır; o tüm bu denemelerini aruzu kaldırarak değil aruzun farklı kalıplarını kullanarak yapmıştır.

Ne sen,

Ne ben,

Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ

Ne de âlâm-ı fikre bir mersâ

Olan bu mai deniz

Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz (Ahmet Haşim – O Belde)


Nazım Hikmet, 1902 – 1963 yılları arasında yaşamıştır. O, 1911- 1923 yıllarında var olan Milli Edebiyat dönemini ve Cumhuriyet dönemini yaşamıştır. Bu bakımdan önceleri Milli Edebiyat akımı etkisiyle hece ölçünü kullanmıştır. 1921’de Anadolu’ya başlayan yolculuğu  ve Moskova’ya kadar uzanan edebiyat hayatı onun şiir yolunu belirginleştirmeye başlamıştır.  Moskova’da Mayakovski ile tanışması, şiir anlayışını yeniden inşa etmiştir. O dönemde Türk edebiyatında olmayan bir serbest şiir cereyanı onun kafasında esmiştir. Yalnız Rusya’da fütürizm ve constructivisme ( oluşturmacılık) etkisiyle yazdığı şiirlerinde Nazım Hikmet, ölçüyü atar ama uyağı bırakır.  Yalnız bu uyak, bizim alışık olduğumuz divan edebiyatı uyağından farklı, kulağa hitap eden bir uyaktır. Bu bakımdan Türkiye’ye döndüğünde Aydınlık dergisinde 1923 – 1925 yılları arasında yazdığı şiirlerinde en çok dikkat çeken şiirin yapısı yani biçimidir. Çünkü uyaklı ama kırılan dizelere sahip lakin en önemlisi ölçüsüz şiirlerdir bunlar. Yalnız o dönemde bu edebiyat devrimini tek başına üstlenmiştir Nazım, bu bakımdan da  edebiyat tarihini değiştirememiştir. Tam anlamıyla serbest şiir, Garip akımıyla edebiyatımıza gelecek, asıl edebiyat devrimini Orhan Veli ve arkadaşları yapacaktır.

Senin adını 

kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım. 

Malum ya, bulunduğum yerde 

ne sapı sedefli bir çakı var, 

(bizlere âlâtı-katıa verilmez), 

ne de başı bulutlarda bir çınar. 

Belki avluda bir ağaç bulunur ama 

gökyüzünü başımın üstünde görmek 

bana yasak... 

Burası benden başka kaç insanın evidir? 

Bilmiyorum. 

Ben bir başıma onlardan uzağım, 

hep birlikte onlar benden uzak. 

Bana kendimden başkasıyla konuşmak 

yasak. (Nazım Hikmet Ran - Bir Cezaevinde, Tecritteki Adamın Mektupları)


1920’li yıllarda esen Nazım Hikmet fırtınasından sonra 1940’lı yıllara gelindiğinde serbest şiir için tüm hazırlıklar tamamdır. Edebiyatımız artık kafiyenin ve ölçünün olmazsa olmaz olmadığını anlamış, onlarsız da güzel şiirler çıkabileceğini sezmiştir. Üstelik artık cumhuriyet vardır; özgürlük vardır. Saltanatı yıkan bir toplum ondan arta kalan her tutsaklığı yıkacaktır elbette ve bu edebiyata da yansıyacaktır.  1940’lı yıllarda hece ölçüsünü kullanan sadece Behçet Kemal  Çağlar kalmıştır; bunun dışında Ahmet Kutsi Tecer ÜLKÜ dergisinde halk şiirini yaymaya çalışmaktadır [Cevdet Kudret].  O zamanlar Garip akımı edebiyatımızda bomba etkisi yapmış ve ölçüsüzlük asıl ölçü olarak serbest şiir edebiyatımıza yerleşmiştir. Garip akımı ile sadece uyak ve ölçü yıkılmamış, şiirde olmaz denilen kötü ve nahoş sözler (küfür değildir; ha babam, nasır, dalgacı gibi ifadelerdir) de şiire girmiştir.  Cahit Sıtkı Tarancı, Cahit Külebi, Ahmet Muhib Dranas, Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat Horozcu ve birçok şair artık serbest şiiri tercih etmektedir. Garip akımı bir ara o kadar popüler olmuştur ki edebiyata yeni giren her genç şair ölçüsüz şiir  yazmaya başlamıştır.

İşim gücüm budur benim,

Gökyüzünü boyarım her sabah,

Hepiniz uykudayken.

Uyanır bakarsınız ki mavi.

*

Deniz yırtılır kimi zaman,

Bilmezsiniz kim diker;

Ben dikerim.

*

Dalga geçerim kimi zaman da,

O da benim vazifem;

Bir baş düşünürüm başımda,

Bir mide düşünürüm midemde,

Bir ayak düşünürüm ayağımda, 

Ne halt edeceğimi bilemem. (Orhan Veli Kanık – Dalgacı Mahmud)


Neden Serbest Şiir?

Serbest şiir hayatımıza girdi evet ama edebi hayatımıza giren her biçim ya da tür çabucak benimsemedi ya da akılda kalmadı. Bunun aksine serbest şiir bugün oldukça fazla tercih edilir hale geldi;  öyle ki bu tercih heceyi de yendi. Bugün ölçülü şiir yazanların sayısı parmakla sayılacak kadar az.  Peki nedir serbest şiiri çekici kılan? 

Divan edebiyatında “az sözle çok şey anlatma” sanatı hakimdi. Bir beyitte sayfalarca anlam gizliydi. Yalnız bu sadece belli bir birimi olan insanlara hitap ediyordu. Mazmunlar, kıssalar ya da Fars – Arap edebiyatı efsaneleri gibi temel şeyleri bilmek gerekiyordu. Bunları bilmeyenler ne bu şiirleri anlar ne de bunları yazar haldeydi. Bu bakımdan divan edebiyatı dar bir kitleye hitap ediyordu.

Halk edebiyatı doğaçlama ve hece ölçüsüyle ama kendini sürekli tekrar eden bir edebiyattı. Herkesin anlayabileceği bir edebiyattı ama kendini tekrar etmeden gelişmesi çok zordu.

Serbest şiire ihtiyaç önce yenilikte başladı. Ozanlar, şairler kalıplara bağlı kalarak sınırlı şeyler söyleyebileceklerini anladılar.  Beyite kelam sığdırmak için ya da hece ölçüsünü tutturmak için kırpılan anlamlardan sıkıldılar. Üstelik üretimi sadece içerikte değil biçimde de yapmak istediler. Bu bakımdan vezin uyak esaretinden kurtulmak istediler. 

Ozanlar sadece ölçü gereği şiiri gereksiz sözcüklerden kurtarmak ve şiiri özgürleştirmek istediler. Orhan Veli Kanık Garip Önsözünde  bu durumu gayet net açıklamıştır.

Serbest şiir ile birlikte yeni biçimler de denenmeye başlandı. Örneğin aşağıdaki şiirde deniz dalgası okuyucunun hayaline getirilmeye çalışılmış:

Çıkıyor kayık

iniyor kayık 

Çıkıyor ka..

Çık

İn…

Çık.. (Nâzım Hikmet, Bahr-i Hazer)


Serbest şiir demek, biçimi önemsememek ya da biçimsel yeteneklerden mahrum olmak değildir. Nitekim serbest şiirinin öncüleri Tevfik Fikret, Nazım Hikmet, Orhan Veli Kanık pekala divan şiiri de halk şiiri de kaleme alabilmişlerdir.


Serbest şiirde yapılmak istenen şey, özü biçimin esaretinden kurtarmaktadır. Yani bundan önce biçim uğruna öz feda edilirken artık öz uğruna biçim feda edilecektir.

Serbest Nazım’ın  Çeşitleri:

  1. Ölçülü – Uyaklı olanlar: Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati şairleri tarafından kullanılmıştır. Serbest Müstezat diyenler de vardır. Uzun ve kısa dizelerin şiirdeki yerleşimlerine göre ikiye ayrılırlar.
    Uzun ve kısa dizeleri düzenli olanlar: Uzun ve kısa dizeler şiirde belli bir düzen içindedir,uyak örgüsü mevcut ve düzenlidir. Mecburi değildir ama kısa dizeler kendi arasında uyumlu olabilir.
    Uzun ve kısa dizeleri düzensiz olanlar: Uzun ve kısa dizeler arasında uyum vardır ama bu dizelerin şiirdeki yerleşimleri hakkında bir düzen yoktur. Uyak örgüsü de bulunmaz.

  2. Ölçüsüz – Uyaklı olanlar : Bu tür biçimlerde uzun dizenin hece sayısı 20 ve 20 üstü olabileceği gibi kısa dizeler tek heceden de oluşabilir; yani genel bir ölçüden bahsedemeyiz. Uyak düzeni ölçülü- uyaklı olanlara göre daha serbesttir ama güçlü bir iç uyum hakimdir. Tekdüze uyum çok azaldığından iç uyum önem kazanır. İkiye ayrılır:
    Uzun ve kısa dizeleri düzenli olanlar: Uzun ve kısa dizelerin hece sayısı belli bir düzende azalıp çoğalarak birbirini izler.
    Uzun ve kısa dizeleri düzensiz olanlar: Dizelerin kümelenişinde veya uzun – kısa hecelerin sayılarında düzen kaygısı yoktur.  Sadece uyak vardır.

  3. Ölçüsüz – uyaksız olanlar : Amaç, ölçü ve uyum gözetmeksizin yalnızca anlamla bir iç uyum yaratmaktır. Bu şiirlerde ölçü ve uyak aranma; ara sıra küçük uyaklar olsa da şiirin geneline yayılmış bir uyak yoktur.

ÖRNEKLER

Ölçülü ve uyaklı olanlar - Uzun ve kısa dizeleri düzenli olanlar

RESİM YAPARKEN


Fırçam, kadîd bir ağacın hasta bir dalı;

Destimde müştekî heyecanlarla titriyor;

Güya çiçek diye

Bir hâk-i sebze döktüğü kanlarla titriyor

On gündür işte uğraşıyor fikr ü sana’tım

Bir mevc-i hisse vermek için şekl-i irtisâm

Seyr eylerim bu levhâyı artık ade’d-devâm

Verdim emek diye

Seyr eylerim ve acizâne kâil bu san’atın

Tahdîse inhimâk ederim sun’-ı kudreti.

Lâkin zamân olur

Pek rûhsuz bulur da beğenmem tâbîati.

Mutlak o gün beğenmek için hasta münfail

Bir başka çehre, giryeli bir çehre isterim…

Bundandır işte, şi’r olacak yerde sözlerim…

Ba’zan figân olur ! ( Tevfik Fikret )

( Vezin : Müfteilün / mefâ'ilün / müfteilün / mefâ'ilün)

Ölçülü ve uyaklı olanlar - Uzun ve kısa dizeleri düzensiz olanlar

O BELDE

Sen ve ben

Ve deniz

Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz

Topluyor bû-yi rûhunu gûyâ,

Uzak

Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak

Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz... ( Ahmet Haşim – Kısaltılmıştır )

( Vezin : Fe'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fa'lün )

Ölçüsüz  ve uyaklı olanlar - Uzun ve kısa dizeleri düzenli olanlar

GEMİCİLER

Biz dalgalar, fırtınalar kahramanı yiğitleriz.

Ufuklardan ufuklara haber sorar, gezeriz.

Güneşlerde uyuklayan yamaçları,

Kalbi durgun tarlaları bıraktık.

Gölge veren ağaçları

Sevmiyoruz biz artık.

Sevgilimiz,

Ey deniz! ( Enis Behiç  Koryürek – Kısaltılmıştır )

Ölçüsüz  ve uyaklı olanlar - Uzun ve kısa dizeleri düzensiz olanlar

SOLGUN BİR GÜL DOKUNUNCA

Ya da yalnız bir kızın

Sildiği dudak boyasında

Eşiğinde yine yorgun gecenin

Başını yastıklara koyunca.

Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor

En çok güz ayları ve yağmur yağınca

Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.

Uzanıp alıyorum kimse olmuyor

Solgun bir gül oluyor dokununca. ( Behçet Necatigil – Kısaltılmıştır )

Ölçüsüz  ve uyaksız olanlar

SÖZ

Aynada başka güzelsin, 

Yatakta başka; 

Aldırma söz olur diye; 

Tak takıştır, 

Sür sürüştür, 

İnadına gel, 

Piyasa vakti, 

Muhallebiciye. 

Söz olurmuş,  

Olsun; 

Dostum değil misin? ( Orhan Veli Kanık )

İlgili Makaleler