Birçok araştırmacının muallakta kaldığı bir konudur tevriye. Eskiler tevriyeyi iham sanatının bir türü olarak kabul ederken kimisi de telmih sanatı ile beraber yapar tanımını. Günümüzde verilen edebiyat derslerinde ise iham – tevriye – telmih ayrı sanatlar olarak anlatılır ki biz de bu yazıda böyle yapacağız. Ayrıca karıştırılan bu sanatlarla ayrımını ayrı başlıklarda değerlendireceğiz. Önce tevriyeyi tanıyıp anlayalım.
Tevriye, birden fazla anlamı olan bir sözcüğü beyit ya da dize içindeyken sözün yakın anlamını verip uzak anlamını kastetmektir. Daha açık bir tanımlamayla şöyle söyleyebiliriz: Tevriyeyi oluşturan sözcüklerde iki anlam ararız; yakın ve uzak anlam. Yakın anlam, sözcüğün akla gelen ilk anlamı yani temel anlamıdır. Bu temel anlam beyit içindeki diğer kelimelerle desteklenir. Uzak anlam yani şairin asıl vermek istediği anlam hemen görülemeyebilir. Uzak anlamı da yine beyit içindeki anlam işaret eder. Bir beyitte tevriyenin olması yani uzak anlamı çağrıştıracak sözcükler olması anlatımın zenginliği olarak kabul edilir.
Tevriye sanatında bir amaç vardır. Bu amaç, şiirde dolaylı yoldan anlatılır. Amacın uzak anlam ile aktarılması eğer şiire incelik getirecekse veya anlatım daha güçlü daha etkili hale geliyorsa tevriye sanatına başvurulur. Tevriye sanatı bir zeka ürünü olarak kabul edilir.
Tevriye ile İham Arasındaki Fark
Belagat kitaplarında tevriye ile iham arasındaki fark, şairin amacı olarak gösterilir. Yani eğer şair bir kesinlik peşindeyse tevriyeli bir anlatıma yönelmektedir.
Tevriyede bir kesinlik görebiliriz. Yani iki anlama gelen bir sözcüğün iki anlamı da beyite anlam vermeyecektir. Mutlaka baskın olan, yakın anlamın beyite verdiği anlamdan daha iyi ve güzel bir duyuşa yol açan ikinci bir anlam vardır.
İhâmın ise zaten kelime anlamı “ şüpheye düşürme, ikileme yol açmak” olarak verilir sözlüklerde. Şair, okuyucuyu şüpheye düşürmeyi hedef alır. Yani okuyucu, beyiti okurken sözcüğün hangi anlamda kullanıldığını bilemez çünkü ihamda denge vardır. Sözcüğün her iki anlamı da beyitte anlamlı olacaktır. Tevriye ise direk uzak anlama işaret eder.
Kısaca, şair eğer tek bir anlam belirtmek isterse tevriye sanatını; eğer çift anlam vermek isterse iham sanatını kullanır.
Örneklersek;
Dedim bi’llah eyâ gonca niçin hâl-i siyâhın yok
Gülüp gül bigi kim gülem ben gülde dağ olmaz (AVNİ)
Beyitinde “gül” iham sanatına uygun olarak kullanılmıştır çünkü gül isim olarak da fiil olarak da kullanılsa beyit için anlamlı olacaktır. Yani okuyucu, şairin hangi anlamı daha baskın kullandığını bilemez.
Minnet Hudâ’ya devlet-i dünyâ fenâ bulur
Bâkî kalır sahîfe-i âlemde adımız (BAKİ)
Burada, “baki” sözcüğü tevriyeli olarak kullanılmıştır. İlk anlama baktığımızda “sonsuz olan, ölümsüz olan” yani temel anlam göze çarpar ama ikinci anlam yani şair ismi olan “Baki” kastedilmiştir. Bu, sadece tek bir dizeden anlaşılmaz elbette; yukarıda örnek gösterilen beyit, aynı zamanda bir gazelin son beyitidir. Son beyit mahlas beyitidir ve şairin adı geçer. Bahsedilen beyitin mahlas beyit olması elbette “baki” sözcüğünün tevriyeli kullanımı düşündürecektir ama her zaman böyle şekilsel bir ayrılık göremeyebiliriz.
Tevriye ile Telmih Arasındaki Fark
Recâizâde Mahmud Ekrem, Ta‘lîm-i Edebiyyât adlı yapıtının 273. sayfasında tevriye tanımını şu şekilde yapar : “Diğer bir şeyi hatıra getirmek için bir şey söylemek”. Bu, birçok belagat kitabında telmih sanatının tanımıdır.
Telmih sanatı, bir sözcükle meşhur bir öyküyü ya da tarihi olayı hatırlatmaktır.
Örneğin:
Olsaydı bendeki gam Ferhâd-ı mübtelâda
Bir âh ile verirdi bin Bî-sütûnu bâdâ ( FUZULİ)
Burada, Ferhâd ve bî-sütûn sözleri Ferhad ile Şirin öyküsünü ve Ferhad’ın Şirin için bîsütûn dağını delmesi hatırlatılmıştır. Burada ikinci bir anlam yoktur; sadece anımsatma vardır.
Tevriye sanatında da bir anımsatma söz konusudur. Yani çeşitli çağrışımlarla sözcüğün anlamları hatırlatılır ama tevriye telmih sanatının bir ayrımı vardır: Tevriye sanatında sözcüğün anlamı söz konusudur telmih sanatında ise bir olayı hatırlatma ve beyiti o hatırlatılan hikaye ile anlama vardır. Bu bakımdan iki sanatın tek ortak noktası anımsatmadır ama anımsatılan şeyler farklıdır.
Tevriye Sanatının Kaynakları Nelerdir?
Tevriye sanatı, çoklu anlama dayandığı için tevriye sanatının kaynakları arasında sözcük ve deyimlerin temel, yan ve mecaz anlamları gösterilir. Bir sözcüğün yan – temel – değişmece anlamı ne kadar fazla ise o sözcük tevriye için o denli önemlidir; çünkü temel anlamı kullanılan bir sözcüğün bir yandan da hem değişmece ( mecaz ) hem deyimsel anlamı kullanılabilir. Bu da elbette ki şair için büyük bir özgürlüktür.
Mecaz bir sözcük yine mecaz anlamıyla tevriyeli olarak kullanılabilir çünkü bir sözcüğün bir temel anlamı olur ama birden artık mecaz anlamı olabilir. Aynı biçimde bir sözcüğün temel anlamı verilip mecaz anlamı da çağrıştırabilir. Yani tevriyeli kullanımlarda kullanılan sözcüklerin tüm anlamları gerçek anlamlı ya da kullanılan tüm anlamları mecaz anlamlı olabilir.
Şu şekilde düşünebiliriz: Bir sözcüğün gerçek anlamı akla ilk gelen anlamdır. Gerçek ile mecaz arasındaki bağ o kadar zayıftır ki mecaz anlamın gerçek anlam ile alakası yoktur. Bir şair, doğal olarak kopuk olan anlam bağını ne kadar ustaca yan yana getirilse o kadar yetenekli sayılır. Bu bakımdan mecazlı tevriyeler dediğimiz bu tür tevriyeler daha çok sevilir.
Tevriye Çeşitleri Nelerdir?
Tevriye anlamlarına ve oluşumlarına göre dört başlık altında incelenir:
1. Mücerret Tevriye : Zor bir tevriyedir çünkü bu tevriyede beyitte ya da şiir parçasında bulunan tevriye sözcüklerinin uzak ya da yakın anlamıyla ilgili bir ipucu bulunmaz. Buna verilen tipik beyit şudur:
Sordum nigârı dediler ahbâb
Semt-i Vefâ’da doğru yoldadır ( HÜSNİ )
Bu beyitte “vefa” ve “doğru yol” tevriyeli kullanımdır. Vefa, tamlamasız ( terkipsiz ) haliyle İstanbul’da bir semttir; semt-i vefa sevgilinin bulunduğu yer ve sevgilinin sadık, vefalı olmasıdır. Yalnız vefanın semt adı olduğunu bilmek ve bunu sevgili ile bağlantılı hale getirmemiz için sevgilinin Vefa adlı semtte oturduğunu bilmemiz gerekir ki beyitin ilk dizesinde bu çok az bir şekilde söylenmiş. Aynı biçimde “doğru yoldadır” ifadesi hem sevgilinin ikametinin Vefa semtinin doğrultusunda olduğunu hem de deyimsel anlamıyla doğru yolda olduğunu namuslu olduğunu belirtir.
2. Müreşşah Tevriye: Tevriyeli sözcüğünün öncesinde veya sonrasında tevriyeli kullanılan sözcüğün yakın anlamının ne olduğuna dair ipucu vardır.
Verdim gönül o gül-ruhun âline aldanıp
Etmezdi kimse eylediğim rengi ben bana
Burada tevriyeli sözcük “âl” sözcüğüdür. “Al” akla gelen ilk anlamıyla kırmızı anlamındadır ve biz bu anlamı birinci dizede gülruh ( gül gibi kırmızı yanaklı ) sözcüğünde ikinci dizede renk sözcüğünde görebiliyoruz. “Âl” aynı zamanda hile/ aldatma anlamındadır ki kastedilen ikinci anlam da budur.
3. Mübeyyen Tevriye : Müreşşah tevriyenin zıddı olarak, tevriyeli sözcüğün uzak anlamı tevriyeli sözcükten önceki veya sonraki kelimede işaret edilir.
Kûyunda nâle kim dil-i müştâktan kopar
Bir nağmedir hicâzda uşşâktan kopar ( NAİLİ )
Burada hicaz ve uşşak tevriyeli kullanımdadır. Hicaz ilk anlamıyla Mekke ve Medine, uşşak ilk anlamıyla aşıklar demektir ama ikisinin de ortak noktası musikide makam adını belirten terim olmalarıdır ki onların bu ikinci anlamı ikinci dizedeki “nağme” sözünden anlaşılmaktadır.
4. Müheyyi Tevriye: Okuyucu tevriyeye hazırlayan bir durum söz konusudur. Şair, bir ya da iki dize öncesinden okuyucuya uzak anlamı çağrıştıracak bir ipucu verir ve ondan sonra tevriyeli sözcüğü söyler.
Tecemmu‘ eyleyip meydân-ı lahme
Tuz ekmek hâini bir nice bâğî
Koyup kaldırmadan ikide birde
Kazan devrildi söndürdü ocağı (KEÇECİZÂDE İZZET MOLLA)
Yeniçerilerinin isyanını anlatan bu dizelerde “Kazan devrildi” ifadesi tevriyeli kullanım olan “Ocak” sözcüğünün uzak anlamı olan “Yeniçeri ocağını” hatırlatmak için konulmuştur.
TEVRİYE İÇİN ÖRNEKLER:
Sakın Mecnûn’usanman ehl-i aşkın ihtiyârıdır
Güzel sevmekle zîrâ kimseye hiç ihtiyâr olmaz (BAKİ)
*Buradaki tevriyeli sözcük “ihtiyar” sözüdür. İhtiyar ilk anlamıyla yaşlı kastedilen ikinci anlamıyla seçme iradesidir. İlk dizede “Mecnun” sözcüğünün olması da bizi Mübeyyen Tevriye çeşidine götürmektedir çünkü “deli olma” anlamına gelen “Mecnun” iradesizlik anlamıyla sıkı bir bağ içindedir.
Gül gülse dâim ağlasa bülbül aceb değül
Zîrâ kimine ağla demişler kimine gül (ZATİ)
*İkinci dizedeki “gül” sözcüğün temel anlamı gülmek eylemiyken kastedilen ikinci anlam çiçek olan güldür.
Gül gibi rengin değilsem de ne mâni Vehbîyâ
Hârdan pâkîze dâmânım ki Sünbül-zâdeyim. (Sünbülzade Vehbi)
*Bu beyitte mahlasın tevriyeli kullanımı vardır. Nasıl ki yukarıdaki “Baki” örneğinde
“Baki” tevriyeli olarak kullanılmışsa burada da “ Sünbül” sözcüğü tevriyelidir ama beyiti tam anlatmak için beyiti günümüz Türkçesine göre anlamlandıralım: Ey Vehbi ! Ben eğer gül değin kırmızı değilsem de neyime engel bu benim.. Ben ki dikenden arınmış ak, pak tertemiz sünbülün oğluyum.
Sünbül, ilk anlamıyla bir çiçek adıdır ki sünbülde diken olmaz; sünbülzade diyen şair hem kendi lakabını söylemiş hem de mecazen kusursuz, dikensiz olduğunu belirtmiştir.
Bir delikanlu harâmîdir deyü afv ettiler
Asmadan kurtuldu ammâ çok sıkılmıştır şarap (Nail-i Kadim)
*Bu beyitteki “asmadan” tevriyeli kullanıma sahiptir. İlk akla gelen anlam “asmak, idam etmek” anlamı iken ikinci dizedeki “şarap” sözcüğü bize kastedilen ikinci anlam olan “üzün bitkisini” çağrıştırmaktadır.