Türk edebiyatının basın hayatı aslında çok tazedir. Matbaanın bile Lale Devri’nde geldiği bu ülkede basın hayatı 1800’lü yıllarda aktiftir. Osmanlı döneminde “matbuat” terimi olarak karşılanıyordu basın; şimdi ise “basın” ya da “yayın” diyoruz.
Yalnız bu konuya, bu terminolojiye ve basın tarihine girmeden önce basın ne demek ve neden bu kadar önemli ona değinmekte fayda var.
Basın nedir?
Basın, belirli zamanlarda çıkan süreli ve sürekli yayınların ve bu yayınları çıkarmak için mesai harcayan çalışanların geneline verilen addır. Basın mensubu kavramı da daha sonraki zamanlarda çalışanlar için kullanılmaya başlanmıştır.
Basının işi, halka, devlet – hükümet haberlerini derlemek, iletmek, yorumlamaktır. Tarafsızlık ve dürüstlük esastır. Basın, bir devletin iletişim aracı olduğu için yasama – yürütme – yargıdan sonra gelen dördüncü büyük güç sayılır.
Basının işi haber vermektir. Büyük ve kalabalık devletlerde haber elde etmek de iletmek de oldukça önemlidir. Savaşlarda dahi aktif kalan bası, bugün dünya genelinde siyasal ve etkili bir güç olarak görülmektedir. Dünya genelinde bu amacı taşıyan ilk posta servisinin Moğollarda Cengiz Han tarafından kurulduğu bilinmektedir. Yani her ülke, her ırk, her devlet için iletişim – iletişimin her çeşidi – ihtiyaçtır.
Haberleşme bir ihtiyaçtır…
Hemen hemen her dönemde haberleşme bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç önceleri insanlar arasındaki basit meseleler olmuşken devlet büyüdükçe devlet – insan iletişimini ihtiyacı artmıştır.
Peki, haberleşmek bir ihtiyaçsa ve devletlerde basın yoluyla ilk gazete ne zaman ortaya çıkmıştır? Eğer basın bir ihtiyaçsa ilk devletlerden bu yana basını görmemiz gerekir; nitekim eğer eskilerden kalma bir basın organı varsa bu mutlaka yazılıdır ve tarih için ana kaynaktır.
İlk gazete…
İlk gazetenin Roma İmparatorluğu zamanında çıkarıldığı biliniyor; elbette bu bilinen ilk gazete. Nitekim ilk gazete ilk sansürü de getirmiş. Acta Diurna, ilk gazete ve Konsül Julius Caesar de basına sansür koyan ilk devlet yetkilisi; üstelik Acta Diurna sadece halka senato kararlarını bildirmekle yükümlü bugünün resmi gazetesi kıvamındayken…
Türk basınında da durum pek parlak değil..
Türkiye’de yenilik denilince akla ilk gelen edebiyat dönemi Tanzimat dönemidir. Gazetenin ise hayatımıza Tanzimat edebiyatında girmesi hiç de şaşırtıcı değildir. Gazete, Türk düz yazısının gelişmesinde oldukça önemlidir. Divan edebiyatının şiir döneminden ani bir sıçrayışla geçirilen düzyazı dönemi, gazeteler sayesinde halka anlatılmıştır, geliştirilmiştir.
Ne yazık ki gazete, ülkemize çok geç girmiştir.
İlk Türk gazetesi…
İlk Türk gazetesi 1831 yılında çıkarılan Takvim-i Vekayi adlı gazetedir. Bu gazete devlet tarafından çıkarılmıştır. Devlet erkanından çıkarılan bir gazete olduğu için dili de ağırdır. Medrese kültüründen gelen insanların çıkardığı bu gazetenin dili her ne kadar ağır olsa da halka arz edilirken dil kırılmıştır. Bu kırılma da oldukça küçüktür çünkü bu gazetenin dili yine de standart bir gazete kadar hafif olamamıştır.
Yabancı basına ilk giriş…
Anadolu’ya yabancı basının girişi çok da geç olmadı. Belki o dönemde, aydınların Batı’ya öykünmesi fazla olmasından belki de Batı’nın hedefinde Osmanlı olmasından kaynaklanır lakin Türk basını, henüz kendi özel gazetesini çıkarmadan yabancı basın hayatımıza girmiştir.
Bahsettiğimiz yayın Ceride-i Havadis’tir. Osmanlı, henüz basının nasıl bir güç olduğunu ve bu gücü bir kamuoyu oluşturmaktan yana kullanmanın nasıl bir şey olduğunu çözemeden William Churchill bu gazeteyi kurmuş ve üstelik devlet desteği de almıştır. Bu bakımdan yarı resmi ve yarı Türkçe bir gazetedir.
Gazete, Osmanlı aydınlarını çok sevdiği bir gazete olmuş kısacası popüler bir güç haline gelmiştir. Bu gazetede, Batı dünyasından gelen bilim, sanat ve edebiyat haberleri, ayrıca oyun özetleri, basit öyküler ve ekonomi yazıları bulunmaktadır. Bu gazete 1840 yılında faaliyete geçmesine rağmen kendine özgü yarı yabancı yarı Türk yazar kadrosu dahi kurmaya başlamıştı. Maddi olarak devlet desteği alması da gazeteyi hatrı sayılır bir yere getirmişti. Halka, gazeteyi sevdirmek için ilk sayılar halka ücretsiz dağıtılmış, daha sonra haftalık olmasına karar verilmiştir.
İlk ölüm ilanı bu gazetede çıkmıştır. Ayrıca dış savaş haberleri ve diğer devletler hakkındaki haberler de bu gazeteden verilmişti. Gazete 1843 yılında bir kapatılma tehlikesi geçirmişse de daha sonra açılmış ve tam 1212 sayı basarak 1863 yılında 23 yıllık basın hayatına son vermiştir.
Yeniliklerin öncüsü: Şinasi…
Şinasi’nin edebiyat ve sanat dünyamızdaki yeri hem çok özel hem de oldukça fazladır. Kısacık hayatına sığdırdığı edebiyat devrimleri ve onun izi hala konuşulmaktadır. Onun bize kattığı en güzel şey yerli ve özgür basının ilk eseri olan Tercüman-ı Ahval’dir. 1860 yılında yani yabancı basının kapanmasına 3 yıl kala Agah Efendi ile Şinasi tarafından çıkarılmıştır bu gazete. Daha sonra 1862 yılında Şinasi, tek başına Tasvir-i Efkar adlı gazeteyi çıkarmıştır.
6 yıl boyunca çıkarılan Tercüman-ı Ahval, aslında Ceride-i Havadis’e rakip olmak çıkmıştır. Bu gazete, bu rekabet yüzünden haftada üç gün çıkarken 5 gün çıkarılmaya başlanmıştır. Kaliteli yazarlarla çalışan Tercüman-ı Ahval, 24. sayısında kurucusundan birisi olan Şinasi’yi kaybetmiştir çünkü Şinasi kendi gazetesini kurmak üzere gazeteden ayrılmıştır.
Tasvir-i Efkar, o akıllarda kalan mukaddimesiyle gazeteciliğin nasıl olması gerektiğini özetlemiştir. Mukaddimenin daha ilk satırlarında Şinasi, şuan bile kanayan yaramızdan yani konuşma dilinden bahseder. Şinasi, gazetelerde kullanılacak dilin daha sade daha halka yakın bir dil olmasına değinir. Nitekim kendisi de buna dikkat etmeye çalışmıştır.
Batılı anlamda ilk tiyatro örneği olan Şair Evlenmesi Tasvir-i Efkar’da yayımlanmıştır.
“Tefrika edilmiş” terimi kullanılır genelde bu bilgi için, tefrika etmek bölüm bölüm yayımlamak anlamındadır ki sanırız en doğru terim de bu olacaktır. Şair Evlenmesi sahnelenmemiş bu şekilde tefrika edilmiştir. [ Büyük bir yankı uyandırmamış eser o zamanlarda ve eser aslında Sultan Abdülmecid’den tüm izinleri almıştır sahnelenmek için. O zamanlarda Dolmabahçe ve Pera tiyatro salonları vardı ve Dolmabahçe’de sahnelenmesi planlandı oyunun. Ne yazık ki eserin sahnelenip sahnelenmediği hakkında elimizde kesin bilgi yok; sadece II.Meşrutiyet zamanında amatör tiyatrocular tarafından sergilendiğini biliyoruz. ] Ayrıca noktalama işaretlerinin ( yay, konuşma çizgisi, nokta) kullanıldığı ilk eser Şair Evlenmesidir.
Tasvir-i Efkar, bir anlamda halkı eğitmek onları fark ettirmek amacıyla kurulmuştur. Fransa’daki milliyetçi düşünceler, bilim – sanat ve fikir alanda gelişmeler, edebî fikirler ve daha niceleri hakkında halkı eğitmek Şinasi için biricik görev olmuştur.
Basın ve yayın organları her zaman eksik…
O zamanlarda, basın ve yayın organlarının dağıtım ve hatta basım sorunu olduğu bir gerçektir. Daha doğrusu, sadece gazeteler için de geçerli değildir bu durum.
Edebiyatçılar da eserlerini basmakta ve dağıtmakta güçlük çekiyordu. İşte bu aşamada edebiyat camiası ile gazetecilik arasında güçlü bir bağ oluşmaya başladı. Edebiyatçılar, eserlerini bu aracı kullanarak halka ulaştırabiliyorlardır. Namık Kemal bunun en güzel örneğidir ki Vatan Yahu Silistre Sirac gazetesi sayesinde halka duyurulmuştur. Ayrıca polemikler yani edebiyat kaynakları da bu gazetelerden yürütülmüş, o zamanın moda tartışması eski edebiyat – yeni edebiyat da bu gazetelerin köşelerinde vukuu bulmuştur.
Edebiyatçı ile gazetecilerin bu yakınlaşması yalnız haber işini yapan gazetecilerin hemen hemen yok olmasını sağlamıştır. Yalnızca gazetecilik yapanların sayısı parmakla sayılacak kadar azalmıştır o dönemlerde.
İlk sürgünler…
Gazeteyi kullanarak halka fikir dağıtmak, her bakımdan devletin hoşuna gitmeyen şeylerdi. Bu bakımdan sürgünler, tutuklamalar “basın özgürlüğü” arttıkça artmaya başladı. Örneğin Namık Kemal ve Ebuzziya Tevfik sürgün yiyenlerdendir.
Dergilerden sonra gazeteler…
Gazetelerde Ahmet Mithat Efendi, Namık Kemal gibi aydınlar yazılarını yazardı. Yalnız dergiler çıktıktan sonra yazı ağırlığı dergilere kaymaya başladı. Dergiler hem edebi yayın yapıyor hem de haftalık olarak haber dizini çıkarıyordu. II.Meşrutiyetten sonra da durum gazeteler aleyhine dönmeye başladı. Gazetelerde edebiyat ikinci plana düşmüştür ama yine de edebiyatçılar yazardı tüm yazıları.
Elbette bu dönemin de bir yararı vardır: Artık gazeteler kendilerine gazeteci / haberci yetiştirmeye başlamışlardı. Yani edebiyat ile gazetecilik birbirinden ayrılmış, gazetecilik artık ayrıca bir meslek haline gelmiştir.
Cumhuriyet dönemine kadar…
Bu değişimler, yenilikler yani taşların yerine oturması Cumhuriyet dönemine kadar sürmüştür. Cumhuriyet döneminde objektif ve yerli basının en güçlü zamanları yaşanmıştır. Gazetenin daha doğrusu basının kitleleri sürükleme gücü fark edilmiştir.
Günümüzde ise..
Günümüzde maalesef edebiyat ve gazete ilişkisi kopma noktasına gelmiştir. Eskiden verilen kitap eklerinin yerine magazin eklerinin verilmesi ya da eskiden eleştirmenlerin kitapları konu alan bir bölümleri olması ve şimdi o bölümlerin bir politik savaş meydanına dönmesi edebiyat ve gazete bağını tamamen koparmıştır.
Gazetelere politikaların girmesi, spor ve magazin alanlarının genişlemesiyle maalesef kitaplara ayrılan yer küçülmüş ve sonunda yok olmuştur. Ayrıca basın ilke ve kuralları da tamamen unutulmuş, eleştirici gazetecilik yerini soğuk ve duygusuz köşe yazılarına bırakılmıştır.
Not: Bu yazıda edebiyat dünyamızı etkileyen belli başlı gazeteler dikkate alınmıştır. Bunun dışındaki diğer gazeteler başka bir yazının konusu olmak üzere ayrılmıştır. Ayrıca işlenen konu basının gazetecilik yönüdür. Dergicilik daha geniş ve ayrıca ele alınması gereken bir konudur.