Bu konuda için önce mesnevinin ne olduğunu anlamaya çalışacağız. Daha sonra mesnevi türünün kaynaklarını ve Türk edebiyatında bugüne kadar yazılan mesnevilerden söz edip konuyu kapatacağız.
Mesnevi Nedir ?
Mesnevi nazım türü ile binlerce beyit çıkabilir ki amaç da budur zaten. Mesnevi, aruzun kısa kalıplarının kullanıldığı ve her beyitin kendi arasında uyaklandırıldığı bir nazım biçimidir. Şöyle örnek vererek anlatalım.
Gazel ve kaside gibi klasik nazım biçimlerinde uyak şeması şu şekildedir:
1. Beyit
--------- a
---------- a
2. Beyit
---------- b
---------- a
3. Beyit
--------- c
---------- a
4. Beyit
--------- d
---------- a gibi …
Ayrıca aruzun uzun kalıplarının kullanılması da beklenir. Yani mesela gazel yazan bir şair hem aruz veznine uyduracak sözcükleri bulacak, bu beyitler uzun olacak, alt anlamlar açık olacak, sanatlar kullanacak ve en önemlisi her beyitin sonuna zengin kafiyeli bir sözcük bulacak. Ayrıca gazellerde konu bütünlüğü olmadığı için her beyitte farklı bir konu işleyecek. Şimdi bu durumda binlerce beyitlik gazeller beklemek mantıksız olacaktır şairden çünkü gazelin konuları da aşk ve kadın güzelliğinden öteye gidemez.
Mesnevi ise gazelin aksine – ve gazele benzeyen diğer şekil ile türlerin aksine – aruzun kısa kalıpları ile yazılır, şairi uydurma söz bulmakla yormaz. Ayrıca mesnevilerde her beyitte bir konu işlenmez de koca mesnevinin bir konusu olur ; bu da bağlam avantajını şaire vererek daha uzun şiirler okumamıza neden olur. Bir diğer “özgürlük” ise mesnevilerde uyak sorununun olmamasıdır. Şair, her beyite uyaklı bir sözcük bulmak zorunda değildir çünkü şiirin nazım şeması şu şekildedir:
1. Beyit
--------- a
---------- a
2. Beyit
--------- b
---------- b
3. Beyit
--------- c
---------- c
4. Beyit
--------- d
---------- d gibi…
Önemli Bilgi: Mesnevilerin akılda kalmasını isterseniz mesnevi için ESKİ EDEBİYATIN ROMANLARI diyebilirsiniz.
Mesnevi Nereden Gelmiştir?
Arapça bir sözcük olan mesnevi, ikişer ikişer anlamına gelen “mesnâ” sözcüğünün –î nispet eki alan şeklidir. Arap edebiyatından Fars ve Urdu edebiyatına geçmiş ve pek bir değişime girmemiş bir eski edebiyat biçimidir. Arap edebiyatında urcûze adıyla mesnevinin en ilkel şekilleri vardır ama mesneviyi ilk kez Farslar; hatta İran – Pehlevi edebiyatında, bir edebiyat terimi olarak kullanmışlardır. Bizim de örnek aldığımız Fars edebiyatıdır.
Not düşmekte fayda var, Arap edebiyatında bu tür kasidetü’l müzdevice, el –şiir , el – müzdevice adıyla da kullanılıyordu.
Fars edebiyatında kaside, gazel ve mesnevi üç temel nazım biçimi olarak kabul edilir, özellikle mesnevi sayesinde binlerce beyitlik müstakil kitaplar çıkabilmiştir ortaya.
Mesnevi Nazım Biçiminin Özellikleri
1. Öncelikle mesnevi bir nazım türü değil bir NAZIM BİÇİMİDİR. Nazım biçimlerinin kendilerine özgü kalıpları olur ve nazım biçimi kullanılarak nazım türleri yazılabilir. Örneğin mesnevi nazım biçimi kullanılarak şehrengiz yazabilirsiniz. Yani mesnevi nazım türünden daha kapsamlıdır.
2. Mesneviler eski edebiyatın hikayeleridir.
3. Mesnevilerde konu bütünlüğü vardır, bu bakımdan bir olayı anlatabilir. Bu da onları – anlam yönünden - hikaye türüne yaklaştırır.
4. Leyla ü mecnun, Ferhat ile Şirin, Harname, Yusuf ü Züleyha gibi mesnevilerde genelde kahramanlar olur – aynı roman ve hikaye gibi –
5. Her ne kadar eski edebiyatın romanı desek de bu ilkel bir roman biçimidir. Mesnevilerde kahramanlar vardır, zaman ve mekan da vardır ama zaman da mekan da uydurma zamanlardır.
6. Mesneviler kendi içinde uyaklı beyitlerden oluşur ve beyitlerin sınırı yoktur.
7. Mesneviler aruzun kısa kalıpları ile yazılır ve genelde şu 7 aruz vezni kullanılır:
- mefâîlün / mefâîlün / feûlün
- mef‘ûlü / mefâilün / feûlün
- fâilâtün / fâilâtün / fâilün
- feilâtün / feilâtün / feilün
- feilâtün / mefâîlün / feilün
- müfteilün / müfteilün / fâilün
- feûlün / feûlün / feûlün / feûl
8. Bütün mesnevi tek bir aruz vezniyle söylenir.
9. Özellikle Fars edebiyatında vezin, konuya göre seçilir.
10. Mesnevide konu çeşitliliği vezni ya da nazım biçimini değiştirmez. Örneğin kasidelerde araya gazeller sıkıştırılır ama mesnevi de böyle bir şey yoktur. Mesneviler ne kadar uzun olursa olursun konu bölünüp araya başka nazım türleri girmez. Fars edebiyatında 8. – 9. ve 10. özellikler mesnevinin değişmez üç kuralı olarak uygulanmıştır.
11. Mesnevilerin konuları dini ve beşeri olabilir; bir yandan da fani aşktan dini aşka geçiş yaşanabilir mesnevilerde. Bu bakımdan konular din, aşk, tasavvuf gibi konulardır.
12. Mesneviler söyleyecek çok sözü olan şairler için tasarlanmıştır. Bu bakımdan Türk edebiyatında XI. yüzyıldan dinî, tasavvufî ve ahlakî öğretici yapıtlar; hikayeler; sözlükler; tarih niteliğinde kitaplar; çeşitli konuları işleyen manzumeler mesnevi nazım biçimi ile yazılmıştır. Türk edebiyatında aslında koca bir mesnevi edebiyatı vardır bu bakımdan.
Bir şair, 5 mesnevi yazarsa o şair hamse sahibidir.
Türk Edebiyatında Mesnevi ve Önemi
Türk edebiyatında mesnevi denince akla önce Mevlana’nın 6 ciltlik eseri gelir çünkü o alegorik ve tasavvufî eserine “Mesnevi” adını vermiştir; lakin biz burada genel anlamda Türk edebiyatında mesneviyi işleyeceğiz.
Biz mesnevi nazım şeklini Farslardan görmüş ve Farslardan aldık. Bunun nedeni ise Farslarla yanı dini paylaşmamızdır çünkü Fars edebiyatından daha çok tasavvufi konulu eserleri aldık. Hatırlatmakta fayda var, Farslar ile edebiyat dışında siyasi ilişkilerimiz de yoğunlukta oldu; bu bakımdan İlber Ortaylı ’nın da söylediği gibi bizim öğretmenimiz Farslardır. Buna karşılık
kırk hadis ve yüz hadis çeviri ve şerhleri, menâkıbnâmeler, gazavatnâmeler, fetihnâmeler, zafernâmelerle şehrengizler, sûrnâmeler, sergüzeşt, hasbihal, ta‘rîfat içerik bakımından Fars etkisinden uzakta kalmıştır. Ayrıca mevlid, mi‘râciyye ve hilye gibi dinî türler de tamamen yerli üretimdir.
Türk edebiyatı, dinî konulu mesnevilerde Fars olan Senâî’nin, Ferîdüddin Attâr’ın, Nizâmî-i Gencevî’nin, Emîr Hüsrev-i Dihlevî’nin, Molla Câmî’nin mesnevilerinden yararlanmıştır Türk şairleri. Ayrıca Mevlana Celâleddî Rûmi’nin Farsça yazılan Mesnevisi de Türk şairlerini etkilemiş ve hatta Mevlana’nın eserini Farsça yazması ve bu eserin ustalık eseri kabul edilmesi Türk şairlerinin Farsçayı da ana dilleri gibi kullanıp başka bir dilde edebiyat yapma hünerlerini göstermesi açısından önemlidir.
Farsî şairlerden Nizâmî’nin Hamse’sinin ilk mesnevisi olan Mahzenü’l-esrâr hem kendi milletinin şairlerini hem de Türk şairlerini etkilemiştir. Tasavvufi ve ahlaki öğretiler nazirelere, cevaplara konu olmuştur. Bunun dışında örnek alınan diğer mesneviler şunlardır:
- Ali Şîr Nevâî’nin Hayretü’l-ebrâr’ı, ( Doğu Türk edebiyatının klasik devri kurucusudur. Yazdığı eserlerle Fars şairleri de kendisine hayran bırakmış ve Fars şairler ona usta demişlerdir. )
- Mîr Haydar’ın Mahzenü’l-esrâr’ı,
- Ahmed Rıdvan’ın Mahzenü’l-esrâr’ı,
- Âzerî İbrâhim Çelebi’nin Nakş-ı Hayâl’i,
- Cinânî’nin Riyâzü’l-cinân’ı,
- Nev‘îzâde Atâî’nin Nefhatü’l-ezhâr’ı,
- Taşlıcalı Yahyâ’nın Gülşen-i Envâr’ı Maĥzenü’l-esrâr ( Osmanlı döneminin en güzel mesnevilerinden sayılır ve özgün olması ile dikkat çeker. )
- Nizâmî-i Gencevî’nin Leylâ vü Mecnûn’u ( Aslen Arap kökenli bir öyküdür. )
- Nizâmî-i Gencevî’nin Penc Genc’inin ikinci mesnevisi Hüsrev ü Şîrîn’i Mesnevi Planı Nasıldır?
Mesnevilerde konuya hemen giriş yapılmaz. Başta tevhid, münacat ve na’t bölümleri olur. bu bölümlerden sonra devrin padişahı övülür. Daha sonra da eserin hangi amaçla yazıldığının bulunduğu bir sebeb-i telif kısmı vardır. Hikayeye giriş kısmı ise agaz-ı destan bölümüdür.
Anonim yani ortak konularda hikaye bölümleri hemen hemen aynıdır. Mesnevi uzun metinler olduğu için özellikle Türk edebiyatında tek düzeliği kırmamak adına vezin değişiklikleri yapılabilir hikaye ortasında.
Mesnevinin planı her zaman bu şekilde olmaz ama genelde de değişim olmaz. Yalnız öğretici metinlerde bu kısımlar kısa tutularak direk konuya girilir. Dinî – tasavvufî konularda ise tevhid, münacat ve naat kısımları eserin ilk kısmını oluşturur ve hikaye kısmındaki başlıklar ayet ve hadislerden oluşabilir.
Mesnevilerin sonunda mesnevinin tamamlanış tarihi yazar. Bazen de kahramanın ağzından değişik vezinlerde gazel söylendiği olur. Bu, yine uzun metinler olan mesnevilerde tek düzeliği kırmak için yapılmıştır.
Türk Edebiyat Tarihindeki Mesneviler
Türk edebiyatındaki ilk mesnevi Doğu Türk edebiyatı dediğimiz Orta Asya bölgesinden çıkmıştır. TÜRK EDEBİYATININ İLK MESNEVİSİ 13.YY’DA YAZILAN KUTADGU BİLİG adlı mesnevidir; YAZARI İSE YUSUF HAS HACİP’TİR. Makaleler.com adresinde Kutadgu Bilig Hakkında adıyla yazılmış makalede detaylı bilgiler bulunmaktadır. Altın Orda sahasında Kutb’un Hüsrev ü Şîrîn’i de önemli bir mesnevidir.
Anadolu sahasında ise yani Batı Türk edebiyatında da 13. yüzyıl civarında mesnevi yazılmıştır. Anadolu sahasının ilk mesnevileri şunlardır:
• Ahmet Fakih : Çarhname
• Şeyyah Hamza : Yusuf ve Züleyha
• Sultan Veled : Rebebname
• Aşık Paşa : Garipname
• Ahmed Fakih : Kitâbü Evsâfı Mesâcidi’ş-şerîfe
• Yûnus Emre :Risâletü’n-nushiyye’si,
• Şeyyad Hamza: Gülşehrî’nin Mantıku’t-tayr çevirisi,
• Hoca Mesud : Süheyl ü Nevbahâr
• Yûsuf Meddah : Varka vü Gülşâh
• Şeyhoğlu Mustafa :Hurşîdnâme
• Ahmedî :İskendernâme’si
• Ahmedî : Cemşîd ü Hurşîd’i
• Muhammed : Işknâme
15. Yüzyılda Türk Edebiyatında Mesneviler
Hem Anadolu sahasında hem de Orta Asya sahasında mesnevi gelişme göstermiştir. Dönemin en önemli mesnevileri şunlardır:
- Ahmed-i Dâî’nin Çengnâme’si,
- Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-necât’ı,
- Şeyhî’nin Hüsrev ü Şîrîn’i
- Şeyhî’nin Harnâme’si,
- Cem Sultan’ın Cemşîd ü Hurşîd’i,
- Hamdullah Hamdi’nin Hamse’si ki bu 5 mesnevinin adları şunlardır:
- Yûsuf u Züleyhâ
- Leylâ vü Mecnûn
- Tuhfetü’l-uşşâk
- Kıyafetname
- Ahmediyye
- Çağatay sahasında Ali Şîr Nevâî’nin Hamse’si Çağatay sahasında Ali Şir Nevai’ye ait 6 mesnevi şu şekildedir:
- Hayretü’l-ebrâr,
- Ferhâd ü Şîrîn,
- Leylâ vü Mecnûn,
- Seb‘a-i Seyyâre,
- Sedd-i İskenderî
- Lisânü’t-tayr
XVI. Yüzyılda Türk Edebiyatında Mesnevi
16. yüzyılda mesnevi olgunluk dönemine erişmiş ve bu dönemde Anadolu sahasında özgün mesnevileri ile Taşlıcalı Yahya ön plana çıkmaktadır. Özellikle mesnevinin tipik konularından uzaklaşarak İstanbul’u mekan olarak seçen özgün konularda yazdığı mesneviler, artık İran edebiyatını aştığımızın en güzel kanıtıdır. Ayrıca bu dönemde ilk şehrengizimiz mesnevi nazım biçimi ile Mesihi tarafından yazılmış ve Edirne anlatılmıştır. Ardından da şehrengizler artmaya başlamıştır. 16. yüzyıl mesnevilerin parlak dönemidir. Ayrıca Lami Çelebi’nin de tezkiresini anmalıyız bu aşamada. 16. yüzyılın önemli mesnevileri şu şekildedir:
- Mesîhî : Edirne Şehrengîz’i,
- Lami Çelebi’nin Molla Camii’den yaptığı çeviriler
- Câfer Çeleb : Hevesnâme’si,
- Revânî Çelebi : İşretnâme’si,
- Kemalpaşazâde : Yûsuf ile Züleyhâ’sı,
- Zâtî : Şem‘ ü Pervâne’si,
- Fuzûlî : Leylâ vü Mecnûn’u
- Fuzûlî : Beng ü Bâde’si,
- Kara Fazlî : Gül ü Bülbül’ü ve
- Hâkānî Mehmed Bey : Hilye’si
- Taşlıcalı Yahya : Edirne Şehrengiz’i
- Taşlıcalı Yahya’nın Hamse’si;
Şâh u Gedâ
Gencîne-i Râz
Yûsuf u Zelîha
Kitâb-ı Usûl ya da Usulname
Gülşen-i Envâr
XVII. Yüzyılda Türk Edebiyatında Mesnevi
Bu döneme Nabi damgasını vuracak ve yazdığı öğretici eserleri ile kendini bugün bize taşıyacaktır. Bu dönemin önemli mesnevileri şunlardır:
• Ganîzâde Mehmed Nâdirî : Şehname
• Ganîzâde Mehmed Nâdirî : Mahzen-i Bahr
• Nev‘îzâde Atâî : Âlemnümâ ya da daha çok tanınan adıyla Sâkīnâme
• Nev‘îzâde Atâî : Sohbetü’l-ebkâr
• Nev‘îzâde Atâî : Nefhatü’l-ezhâr
• Nev‘îzâde Atâî : Heft Hân
• Nev‘îzâde Atâî : Hilyetü’l-efkâr
• Edirneli Güftî : Teşrîfâtü’ş-şuarâ
• Nâbî : Hayriyye ( Nabi divanında 10 adet mesnevi vardır ama en ünlüsü bu mesnevidir )
• Sâbit : Edhem ü Hümâ
XVIII. – XIX. Yüzyılda Türk Edebiyatında Mesnevi
18.asırda Şeyh Galib mesnevisi ile ün kazanmıştır; 19.asırda ise mesnevi artık Türk edebiyatının müstakil bir şekli olarak klasik hale gelmiştir. Bu iki dönemin en önemli mesnevileri şunlardır:
• Şeyh Galib : Hüsn ü Aşk ( XVIII.yy )
• Nahîfî : Mesnevî-i Şerîf Tercümesi ( XVIII.yy )
• Sünbülzâde Vehbî : Lutfiyye ( XVIII.yy )
• Enderunlu Fâzıl : Hûbannâme ( XIX. yüzyıl )
• Enderunlu Fâzıl : Zenanname ( XIX. yüzyıl )
• İzzet Molla : Mihnetkeşân ( XIX. yüzyıl )
• İzzet Molla : Gülşen-i Aşk ( XIX. yüzyıl )
• Ziya Paşa : Harabat ( XIX. yüzyıl )
Türk Edebiyatı İçinde Gelişen Mesnevi Biçimleri
Türk şairleri, İranlı şairlerden aldıkları mesnevileri öyle güzel olgunlaştırmışlardır ki İran edebiyatından daha başarılı mesneviler ortaya çıkmıştır. Ayrıca bazı nazım türleri ile mesnevi nazım biçimini özdeştirerek özgün şiirler de ortaya çıkmıştır. Divan edebiyatı gibi kurallarla donatılmış bir edebiyatta, özgünlüğü yakalamak gerçekten de büyük bir başarıdır. Şimdi bu türlere bir göz atalım..
Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-necât’ı halk arasında MEVLİD adıyla bilinir. Mesnevi türünde yazılan bu eser, Anadolu sahasında daha binlercesine yol açmıştır. Pek çok şair Süleyman Çelebi’ye nazire yapmak yoluyla Peygamber’in hayatını ve amellerini anlatan mesneviler yazmıştır. Daha sonra mesnevi biçimi unutulmuş artık Peygamber hayatını konu olan şiirlere mevlid denmiştir.
HİLYE ile MİRACİYE’de aynı durumun kurbanlarıdır. Önce Fars edebiyatında ortak konu İslam diye alınan bu nazım türleri daha sonra mesnevi ile özdeşleşerek müstakil bir mesnevi konusu oluşturmuşlardır. İlerleyen zamanlarda bu konular hakkında ayrı bir yazı yazılacaktır.
Dinî nitelikli eserler kategorisine soktuğumuz ama daha sonra kahramanlıkları anlatan GAZAVATNAMELER de mesnevi nazım şekli ile yazılmıştır. Halk arasında öyle çok sevilmişlerdir ki Battal Gazi Destanı adını alarak destan gibi okunmuşlardır.
Mesnevi türü ile özdeşleşen bir diğer tür ise ŞEHRENGİZLER. Bir şehrin güzellerini anlatan şehrengizler, Edirne şehrini anlatan Mesihi ile başlar Türk edebiyatında. Aslında her nazım şekline uygun olan – yani aslında istenirse kaside, terkib-i bend, terci-i bend gibi nazım şekilleri ile de yazılır ki yazıldığı örnekleri vardır – şehrengizler Mesihi mesnevi şeklinde yazdığı için midir bilinmez genelde mesnevi şeklinde yazılmışlardır.
Şehrengizler, Edirne, İstanbul, Bursa gibi Osmanlı için önemli şehirleri konu almışlardır. Ayrıca şehrengizler, toplumsal hayatı tanıtması açısından da önemlidir. Elbette mesnevi şeklinde yazılması uzun şehrengizler okumamıza olanak sağlamıştır.
Kasidenin bir alt başlığı olan SURNAMELER de mesnevi nazım şekli kullanılarak müstakil bir şiir haline getirilen nazım türleri arasındadır. Düğünlerin konu alındığı surnameler, genelde mesnevi nazım şekli ile yazılmıştır. Ayrıca günlük hayatın işlendiği HEVESNAMELER, KIYAFETNAMELER de mesnevi nazım şekli ile yazılagelmiştir.
Yukarıda bahsedilen mesnevi ile yazılan nazım türleri o kadar çok sevilmiş ve yaygınlaşmıştır ki edebiyat yeni konu arayışına girmiştir. Divan edebiyatındaki en özgün konular da zaten bu saydıklarımız arasından ve mesnevilerden çıkmaktadır. Bu bakımdan divan şiirinin yaratıcı kısmı mesnevidir.
Halk hikayeleri de bu dönemde süregeldi ama Dâstân-ı Kesikbaş, Dâstân-ı Geyik, Dâstân-ı Güvercin, Dâstân-ı İbrâhim Edhem, Hikâyet-i Kız ve Cehûd, Kadı ve Uğru Destanı, Cenâdil Kalesi, Hatun Destanı, Kıssa-i Kahkaha, Kıssa-i Mukaffa‘ gibi şanslı örnekler dışında yazıya geçirilen bulunamadı. Bu halk hikayeleri de genelde mevlidlerin sonunda bulundu ve yazar hakkında da bilgiye rastlanmadı.