Çanakkale Savaşları ve Türk Edebiyatında Çanakkale Zaferinin Kapsamı
Malum, 18 Mart yaklaşıyor. 18 Mart hem Osmanlı Devleti hem de Türk milleti için bir dönüm noktası çünkü kazanılan Çanakkale Cephesi, basireti bağlanmış gibi felakete sürüklenen bir milleti “muasır medeniyetler seviyesine çıkarma” durumuna kadar getirmiş bir dizi zaferin ilk halkasıdır. Osmanlı’nın hasta adam olarak nitelendirildiği ve resmen kurtlar sofrasında bölüşüldüğü dönemde elde edilen bu zafer ile koca bir milletin tarihi değişmiştir. Peki, bu zafer, bu dönüm noktası, bu bir milletin atar damarı haline gelmiş olan cephe edebiyatımızda layık olduğu yeri buldu mu? Bulmadı ise bunun nedeni nedir? Günümüzde durum değişti mi? Ama önce şunun cevabını aramalıyız; savaş neden edebiyat konusu olmalı.
Savaşlar Neden Edebiyat Konusu Olur?
Prof. Dr. Mustafa Apaydın “Edebiyat, sorunun olduğu yerde vardır” derdi. Edebiyat, sorundan beslenir. Sonu mutlu biten bir roman ya da şiir okusanız bile mutlaka içinde bir dram görürsünüz. Dramdan sonra bir mutluluk vardır; yani kahramanlar mutluluğu hak etmiştir. Bu bakımdan felaketler edebiyatın beslenme kaynağıdır.
Elbette basit bir bakış açısı ile bu durum “canice” gelebilir ama şunu da unutmamak lazım edebiyat bir kültür oluşturur. Edebiyatın ele aldığı konular, toplumun neye ne kadar önem verdiğini gösterebilir. Bu bakımdan toplumu derinden etkileyen olaylar edebiyatın konusudur ve olmalıdır da.
Edebiyat bir bellek ve aktarım işidir. Edebiyat ile gelecek nesiller beslenir. Bu bakımdan da toplumu etkileyen savaş, doğal afet gibi olaylar edebiyatın ana kaynağı olmalıdır, olmuştur ve olacaktır. Bu savaşların hatırlatılması, zaferin nasıl elde edildiğinin bilinmesi milli bir bilinç sağlar ve bu milli bilincin de aktarım aracı edebiyattır; çünkü söz uçar ama yazı kalır.
Çanakkale Cephesi Edebiyatımızda Layık Olduğu Yeri Buldu Mu?
Bu soruya vereceğimiz ne yazık ki “Hayır.” Amerika ile ya da İngiltere ile kıyaslayınca bu durum daha kötü sonuçlara gebe… Çanakkale gibi resmen tırmıklarla, küreklerle, süngülerle ve inançla kazanılan, yedi iklime karşı savaştığımız bir cephe edebiyatta tam olarak hak ettiği yerde değildir. İstatiksel olarak da aynı durum söz konusu. “Çanakkale Muharebelerini Konu Edinen Romanlar Üzerine” adlı bir makale kaleme alan Üsteğmen Celal Mat, 2007 yılında kaleme aldığı yazısında Türk edebiyatında Çanakkale Zaferi ile ilgili romanların sayısını 10 olarak veriyor. Popüler sanal kitapçılarda arama yaptığınızda ise kitap olarak ( çocuk kitabı, set kitapları, edebiyat, tarih, inceleme gibi birden çok türle birlikte ) 400’ü aşan kitap sayısı ortaya çıkmaktadır. Yalnız bu kitapçılarda edebiyat kategorisinde tarihi roman kısmında kaç tane Çanakkale savaşı ya da zaferi konulu kitap var derseniz sadece 24 tane çıkıyor. Bunlardan iki tanesi tartışılmaz en iyi tarihi romanlardan: Turgut Özakman’a ait olan Diriliş Çanakkale 1915 ile Çanakkale Geçilmez.
Kısaca koca bir zafer silsilesinin ilk adımı olan Çanakkale Cephesi ya da Çanakkale Zaferi hakkındaki tarihi romanların sayısı üç haneli rakamlara ulaşamıyor! Yani 2007 yılından bu yana tarihi romanlarımıza Çanakkale Savaşlarını işleyen sadece 14 kitap daha katılmış!
Bunun yanında edebiyatımızda “Milli Mücadele Dönemi” adıyla adlandırdığımız bir dönem var. Yani Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’in kuruluşunu konu edinen bir dönem… Bu bakımdan edebiyatımız savaşları konu olarak almaz ya da işlemez demek edebiyat dünyamıza haksızlık olacaktır. Ama neden tüm dünyanın konuştuğu Çanakkale Savaşları hakkında yazılan romanlar bu kadar az? Üstelik bu romanların yapısını henüz incelemedik; sadece Turgut Özakman’ın romanın “iyi” bir roman olduğunu dile getirebiliriz. Bunun dışında kaç romanı bu şekilde değerlendirebiliriz?
Çanakkale Savaşları Neden Hakkettiği Değeri Görmedi?
Bu konuda askeriyenin içindeki bir kişi olan Celal Mat’ın tespitini dikkate değer görüyorum. O, “Çanakkale Muharebelerini Konu Edinen Romanlar Üzerine” adlı makalesinde Çanakkale Savaşlarını doğrudan konu edinen tespit ettiği 10 romanı edebî yönden incelemiş ve bu 10 romanın da Çanakkale’nin maddi dünyasını anlamaya yönelik olduğuna değinerek Çanakkale konusunun ihmal edildiğine değinmiştir. Bu ihmalin nedenlerini de şu şekilde görmüştür:
- Türk edebiyatında bir harp edebiyatının olmaması
- Çanakkale savaşının hemen ardından milli mücadele döneminin olması ve bu dönemde tarihe geçecek birden çok zafer kazanılması.
Şimdi bu tespitlere şunu da eklemek gerekebilir:
- Türklerin savaşçı yapısı
- Türklerin göçebe kültürle şekillenmiş olması
Türk Edebiyatı Harp Edebiyatı Konusunda İkiye Bölünmüş Durumda
Süleyman Nazif, Türk Edebiyatında harp edebiyatı var mıdır sorusuna cevap arayan ve bu konuda birkaç tane makale yazan aydınlarımızdan. Bu yazılardan birisinde ise Batı edebiyatındaki harp edebiyatı ile bizdeki harp edebiyatını kıyaslar. Batı’da kazanılan ya da kaybedilen savaşların şairler ve yazarlarca mutlak bakımdan işlendiğini dile getirir. Başka bir makalesinde Süleyman Nazif Fransa’da son dört yıl içinde savaşta hayatını kaybeden aydınların nasıl anıldıklarından bahseder. Bundan bir çıkarım yapan Süleyman Nazif Türk edebiyatında savaşa katılmış ve savaşın ne olduğunu ilk elden tespit etmiş bir aydın olmamasından yakınır. Bir noktaya daha parmak basan Süleyman Nazif, edebiyatımızın en önemli yarasını hatırlatır: Siparişle edebiyat yapma. Bir kısım ediplerin sadece askerlik yapmamak için ücretli olarak “edip” olduklarını dile getirir ve bunun bir tahribat olduğundan yakınır. Üstelik bu işi yapanlar ikinci, üçüncü dereceden şairdir; onlardan daha üstün şairleri, edipleri maalesef cephelerde kaybettiğimizi hatırlatır. Süleyman Nazif sadece savaş edebiyatı olmamasından yakınmaz; savaş edebiyatının var olmaması gelecek nesillerin bu duygulardan uzak kalmasını sağlayacaktır, yani gelecek nesiller bu işten çok kötü bir şekilde etkilenecektir. O zaman Süleyman Nazif’e edebiyatımızda savaş edebiyatı olmamasının nedenleri şunlardır:
- Siparişle edebiyat alışkanlığının olması
- Aydınların ve ediplerin savaşı yerinde görmemesi
- Vatansever ve edebiyat anlamından yetenekli ediplerin cepheden cepheye koşması
- İkinci ya da üçüncü dereceden ediplerin savaşa gitmemek için şiir yazmaları
Fecr-i Ati dergisinde çıkan bir yazıya göre Süleyman Nazif ile ilgili durum desteklenmiştir. Çanakkale için belki binlerce şiir yazılmıştır ama bunların hepsi ısmarlamadır. Bu bakımdan bir tanesi bile “Çanakkale içinde vurdular beni” türküsünün etkisine ulaşamamıştır. Adı bilinmeyen yazara göre bu durum Çanakkale’de çarpışan Mehmetmetçiğe İstanbul’da evinde oturan aydın tarafından “ Kahramanlık” şiiri yazdırılmasıdır. Bu dergide çıkan başka bir yazıya göre de çocuğunun ölümü pahasına üzerindeki yorganı alarak o yorganı mermiye örten ve çocuğunun ölümünü izleyen kadının duyguları, cephanesi bittiği halde süngülerini takarak zırh gibi giyinmiş düşman askerlerini bekleyen askerin duyguları görmeden nasıl bilinebilir ki? İşte tam da bu yüzden kahramanlık türküleri, Anadolu’da savaş ertesi yazılan hatta yakılan türküler, direk askerin cephede yazdığı türküler binlere ısmarlama Çanakkale şiirinden kat be kat daha iyidir.
Yukarıda anlatılan fikirlere Peyami Safa da katılmış ve Tasvir adlı gazetedeki yazısında Türklerin harp edebiyatının bomboş olduğundan söz etmiştir.
Bu fikirlere sadece Fuad Köprülü karşı çıkmaktadır. Ona göre bizim bir harp edebiyatımız vardır ama bu edebiyatın ürünleri kaybolmuştur. Ayrıca Arap ve Fars edebiyatının etkilerine giren Türk edebiyatı için esas unsurun tasavvuf olduğunu dile getirir. Tasavvuf, sakinliği ve tevekkülü gerektirir.
Faruk Kadri Timurtaş da Fuad Köprülü ile hemen hemen aynı fikirlere sahiptir. O durumu daha da genişleterek Türklerin savaşçı ruhunun edebiyata yansımalarından örnekler verir.
İnci Enginün, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları adlı yazısında Türk savaş edebiyatının var olduğunu ama kaynaklarının henüz istenildiği gibi tespit edilmediğini dile getirir.
Daha ayrıntılı bilgiyi ve edebiyatımızdaki savaş anlayışını ayrıca harp ile ilgili tüm kaynakçayı Halûk Harun DUMAN ve Salih Koralp GÜRESİR’in birlikte yazdıkları “YENİ TÜRK EDEBİYATI’NIN KAYNAKLARI: SAVAŞ VE EDEBİYAT (1828-1911)” adlı makaleden öğrenebilirsiniz.
Bugün Neden Çanakkale Savaşları İşlenmiyor?
Bu konuda edindiğimiz bilgiye ve okuduğumuz yazılara ithafen Çanakkale cephesi, Kurtuluş Savaşı konularının unutulduğunu düşünüyoruz. Bu durumun edip ile ya da aydın ile ilgili değil ( kısmen ilgili değil ) toplumsal bellek ile alakalıdır. Zaten Türklerde aydın ile halk arasında her zaman bir çizgi vardır; bu çizgi de kendisini savaşlarda hissettirmektedir. Ayrıca Çanakkale konusu savaş varken fazlaca ( bugüne göre) işlenmişken bugün bu sayı pek azdır. Belki de halkın bu konuda bir talebi olmamasını da nedenlere ekleyebiliriz.
Kaynaklar
Halûk Harun DUMAN , Salih Koralp GÜRESİRin YENİ TÜRK EDEBİYATININ KAYNAKLARI: SAVAŞ VE EDEBİYAT (1828-1911); erişim tarihi, 03.05.2016
İnci ENGİNÜN, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, 4. Bs., Dergâh Yayınları,İstanbul 2001, s. 516-529.
Celal Mat, Çanakkale Muharebelerini Konu Edinen Romanlar Üzerine; erişim tarihi, 03.05.2016