Makaleler

Servet-i Fünun Dönemi Nedir?

Yazar: Diba Bahadıroğlu

Servet-i Fünun dönemi 1896 ile 1901 tarihleri arasında var olan, Türk edebiyatının yenilenme sürecinin önemli bir aşamasıdır. Bu süreçte sadece edebiyat dünyamızda bir yenilik arayışı yoktu; siyasî yaşantıda da bir arayış vardı. Bu bakımdan Servet-i Fünun dönemi ayrı bir konu ama Servet-i Fünun dönemine hazırlanmak ayrı bir konudur. Tanzimat döneminden sonra edebiyat dünyamızın en önemli çağdaşlaşma adımı olan Servet-i Fünun’u bu bakımdan iki aşamda  inleyeceğiz; Servet-i Fünun dönemine hazırlık ve Servet-i Fünun dönemi. Ardından Servet-i Fünun dergisini inceleyecek, Servet-i Fünun dönemindeki önemli kalem savaşlarını değerlendireceğiz.

1.) Servet-i Fünun Döneminin Kültürel Zemini ve Servet-i Fünun Dönemini Oluşturan Sosyo – Kültürel Etmenler

Servet-i Fünun döneminin bir diğer adının Edebiyat-ı Cedide ( Yeni Edebiyat) dönemi olmasının nedeni, Tanzimat döneminde başlayan yenileşme ve çağdaşlaşma döneminin Servet-i Fünun döneminde en olgun seviyeye gelmesidir. Bu bakımdan bu döneme Yeni Edebiyat dönemi de gelmektedir.

Servet-i Fünun dönemini Edebiyat-ı Cedide yapan yani onu yeni edebiyat yapan nedenler şunlardır:

  1. Tanzimat döneminde başlayan roman yazma geleneğinin artık klasik oluşturacak şekilde oturması
  2. Tanzimat döneminde ortaya konan romanlardan farklı roman örneklerinin görülmesi
  3. Tanzimat döneminde yazılan romanların kimisinde ortaya çıkan “roman mı uzun hikaye mi” tartışmasının Servet-i Fünun dönemi romanlarında olmaması ( = bunun nedeni de hikaye ve roman geleneğinin bu dönemde tam olarak oturmuş olması)
  4. Şiirde  bize ait yeni nazım şekillerinin ortaya atılması
  5. Şiir ve romandaki somut değişimler

Servet-i Fünun sanatçıları, Tanzimat dönemindeki sanatçılar kadar “ özgür” bir siyasi ortamda yetişmediler.   Bunun yanı sıra Servet-i Fünun sanatçılarının başarılı olmasını sağlayan faktörler şunlardır:

  • 40 yılı aşkın bir çağdaş bir sosyo – kültürel
  • Tanzimat sanatçılarının hızlı bir şekilde neredeyse lazım olan tüm yenilikleri yapmaları ya da temelini atmaları ( = böylelikle  Servet-i Fünun sanatçıları, bu temelin üzerine yeni bir edebiyatı daha kolay inşa ettiler )
  • Gerek şiir gerek düz yazıda Tanzimat sanatçılarının yenileşme dönemi için gerekli atılımları yapmış olmaları

Servet-i Fünun dönemi Prof. Dr. Ramazan Korkmaz’ın kaleminden şu şekilde tanımlanır: “Yaklaşık 40 yıllık bir Batılılaşma sürecinin çoğu zaman birbirleriyle çelişen insicamsız düşünceleri ile beslenen Servet-i Fünun; köklü, sistematik bir düşünsel altyapısı olmak yerine; parçalanma sürecindeki imparatorluk aydınının Batılı düşünceye yönelik ikinci elden bilgi kırıntıları, devrin yönetimince uygulanan sansürler, sürgünler ve daha çok bu baskı atmosferinin besleyip büyüttüğü kötümser mizaçlara yöneltilen bir edebi toplaşma hareketidir.”

Bu aşamada Servet-i Fünun döneminin nasıl bir ailenin çocuğu olduğunu gösteriyor. Servet-i Fünun dönemindeki siyasi ortam hatırlatılarak bu siyasi ortamı  edebiyata etkisinden söz eden Prof. Dr. Ramazan Korkmaz bu tanımı şu cümlelerle tamamlıyor : “Servet-i Fünun dönemi hakkında yapılan bazı değerlendirmelerde, bu hareketin yalnız Sultan Abdülhamit’in baskıları ile izah edilmeye çalışılır. Ancaklar bu görüşler, her şeyi bir şeyle izah etme kolaylığını ve tek yanlılığını taşıyan eksik bir değerlendirme biçimidir. Devrin siyasi baskılarının sanatçılar üzerindeki yıkıcı etkisini elbette kimse inkar edemez. Fakat sanatın nihayette ‘bir mizacın arkasından dünyayı seyretmek’ olduğunu da unutmamalıyız.” ( Ramazan Korkmaz, Yeni Türk Edebiyatı El Kitabı 1839 – 2000, Grafiker Yayınları, Genişletilmiş 5. Baskı s.132 )

Bu satırlarda Prof. Dr. Ramazan Korkmaz, Servet-i Fünun dönemi sanatçılarının karamsar ve içe dönük bir yapıda olmalarının nedenleri arasına siyasal baskıyı yine ilk sıraya alarak; sanatçıların kişiliklerini de ekliyor. Aslına bakarsak Tanzimat sanatçılarının arasında dahi bu ayrım vardır: Misalen Namık Kemal, kendi iradesiyle devlet makamından  gider çünkü yönetimin kötü olduğunu düşünür. Ziya Paşa da yönetimin kötü olduğunu düşünür ama o, Namık Kemal gibi istifa cesaretini gösteremez.  Namık Kemal bu dönemin ateşi iken Ziya Paşa o kadar da cevval değildir.

Servet-i Fünun döneminin oluşum dönemlerini,yukarıdaki açıklamalara değinerek iki aşamada inleyeceğiz: İlk aşama siyasi ortam; ikinci aşama ise sanatsal ortam

1.a.) Servet-i Fünun Döneminin Siyasi Ortamı

30 yıl önce yürürlükten kaldırılan Türk anayasası, 90 harbi bahane edilerek “süresiz tatile çıkarılan” Meclis-i Mebusan, Jön Türklerin askeri ve siyasi baskıları ile 17 Aralık 1908 yılında yeniden yürürlüğe girdi. II. Abdülhamid tarafından 1878 yılında ortadan kaldırılan meşrutiyet rejimi tam 30 yıl sonra yeniden ilan edildi. Bu 30 yıllık süre içinde de II. Abdülhamid’in bir baskı ortamı oluştu. Bu dönemde gazetelerin bir kısmı  yayından kaldırıldı, hafiyelik teşkilatı kurarak yönetime  karşı gelenler tutuklandı, aydınlar üzerinde bir korku bulutu oluşturuldu. ( Bu konu üzerinde yine makaleler.com adresinde bulunan  “İstibdat Dönemi ve Gelişmeleri” adlı yazıma bakabilirsiniz.)

Servet-i Fünun, 1896 yılında başlar; baskı dönemi ise 1908 yılında sona ermiştir. Yani 12 yıllık bir baskı dönemi, Servet-i Fünun aydınları için de oluşmuştur. Hoş, elbette bu baskı dönemi onların yetişme dönemlerinde zaten var olduğu için aydınların üzerinde hep bir “devlet eli” korkusu zaten bulunmaktaydı. Belki de Tanzimat dönemi aydınlarının mizaçlarıyla Servet-i Fünun aydınlarının mizaçlarının bu kadar farklı olmasının nedenleri arasına bu da eklenebilir çünkü bu siyasi baskı dönemi Servet-i Fünun dönemi aydınların içe kapanık olmasını sağlayan en önemli unsurdur.

Servet-i Fünun döneminin siyasi ortamı diye bir başlık atmamızı sağlayan en önemli etken 30 yıllık Abdülhamid baskısının son 10 yılda çok fazla artmış olmasıdır. Bu son 10 yıllık dönem de Servet-i Fünun edebiyatı dönemine denk gelmiştir. Kendi aleyhine ciddi çalışmalarının olduğunu bilen II. Abdülhamit, aydınların üzerindeki baskısını daha da arttırmıştır.  Bu baskı, şairlerin şiirlerine de yansımıştır. Kaçma fikri, marazi düşünceler, aşırı duygusallık bu dönem şairlerinin şiirlerinin önemli konuları arasındadır. Yukarıda da açıkladığımız gibi şairin de mizacı burada önemlidir ama edebî bir ürün ortaya koyan şair, kendi beslendiği sanatsal ortamı, kelimelerle açığa çıkarır. Bu yüzden de Tanzimat dönemi ikinci dönem şairlerden Recaizade Mahmud Ekrem ve Abdülhak Hamit’in kendi şiirlerindeki işledikleri melankolik duygular, Servet-i Fünun dönemi şairlerinde de görülmektedir. Ama, Recaizade Mahmud Ekrem ve Abdülhak Hamit’in de II. Abdülhamit’in baskı döneminde edebî ürünler verdiklerini de unutmayalım.

1.b.) Servet-i Fünun Döneminin Sanatsal Ortamı

Servet-i Fünun dönemi aydınları tam bir sanat aşığı idi der Prof. Dr. Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizleri adlı eserinde.  Servet-i Fünun dönemi şairlerinin, Tanzimat dönemi aydınları gibi Türk edebiyatını Batı’nın seviyesine taşımak istediklerini dile getirir. Bu düşünce ile özellikle Fransız edebiyatını irdelediklerini ve Fransız edebiyatını örnek aldıklarını söyler.  Lakin bu, Servet-i Fünun dönemi aydınlarının tek özelliği değildir.

Servet-i Fünun dönemi aydınları gerek siyasi baskılar yüzünden gerekse de kendi mizaçları yüzünden halktan kopuk aydınlardır. Bir Namık Kemal gibi “Vatan” adlı bir piyes yazıp bu piyes ile binlerce insanı hürriyet sloganları ile sokağa dökememişlerdir. İstisnaları olmakla birlikte bu dönem aydınlarından Tanzimat birinci dönem aydınları gibi bir hürriyet aşkı sezmiyoruz.

Servet-i Fünun aydınları “sanat için sanat” anlayışlarını benimsemişlerdir. Burada önemli bir nokta vardır. Sanat için sanat anlayışının benimsenmesi Tanzimat ikinci dönemde başlamıştır; Servet-i Fünun aydınlarını sanat anlayışı  bakımından inşa eden gelenek de Tanzimat ikinci dönem geleneğidir. Recaizade Mahmud Ekrem ile Abdülhak Hamit Tarhan bu dönemin iki büyük şairidir. En basit örneği, Tevfik Fikret Galatasaray Sultanisi’nde  okurken Recaizade Mahmud Ekrem onun hocası olmuştur. Bu dönemde eğitim çok önemlidir çünkü en önemli okullar lise olarak Galatasaray Lisesi ; üniversite olarak da Darü’l Fünun yani şimdiki İstanbul Üniversitesidir. Dönemin edebiyatçıları da bu okullarda ders vermekte ve elbette kendi düşüncelerini aşılamaktadırlar. Hal böyle olunca Türk edebiyatında, Cumhuriyet dönemine kadar tüm dönemler birbiri ile silsile halindedir.

Bir gelenekten yetişen Servet-i Fünun dönemi aydınlarının ilk işi o geleneği yıkmak olmalıdır ki işe de böyle başlamışlardır. Servet-i Fünun döneminde abes- muktebes tartışması, klasiklerin çevrilmesi tartışması ve dekadan polemiği Servet-i Fünun dönemini daha da güçlendirmiştir. Şimdi kısaca bu tartışmalara bakalım.

2.) Servet-i Fünun Dönemindeki Önemli Kalem Savaşları

Servet-i Fünun döneminde birçok kalem savaşı yaşanmıştır; dekadan polemiği, klasiklerin çevrilmesi tartışması gibi. Yalnız, bu dönemde eski – yeni tartışmasının bir cephe gibi gruplaşmasını sağlayan önemli bir olay  vardır: Abes – Muktebes tartışması. Bu tartışma eski edebiyatı savunan ile yeni edebiyatı savunan aydınları adeta bir savaş arenasına sokar gibi gruplaştırmıştır.

Tartışma 1896 yılında yani aslında Servet-i Fünun dönemi başlangıç tarihindedir. Buna göre Hasan Araf, “Malumat” adlı dergide bir şiir yayımlar:

“Zerre-i nurundan iken muktebes

Mihr ü mehe bakmak abes” 

Hasan Asaf

Bu şiir, Osmanlı Türkçesinin zorunluluğu olarak Arap alfabesi ile yazılmıştır. Eski edebiyat yani divan şiirinde de Arap alfabesinin kullanılmasından kaynaklı “göz için uyak” anlayışı vardır. Bilmeyenler için durumu şöyle izah edelim:

Arap alfabesinde, şimdiki alfabemiz gibi tüm harflerin kalınlık  - incelik bakımından tek değeri yoktu. Örneğin “s” harfi eğer “a,ı,o,u” yani kalın harflerle kullanılacaksa “sad” yani  “ص” yazılırdı. Eğer “s” sesi “e,i,ü,ö” gibi ince harflerle kullanılacaksa “sin” yani “س” ile yazılırdı. Ayrıca Arapça ve Farsça bazı sözcükler, orijinalinde ince sıradan olmasına rağmen bazen kalın sıradan bir sesle yazılırdı. Bu kelimeler ise ezberlenmek durumunda idi. Osmanlı devletinin kullandığı alfabede “g, s, k” sesinin kalınlık – incelik durumuna bağlı yazım farkı; “h, t” sesinin de sadece kalınlık – incelik değil imladan kaynaklı birden fazla yazılış özelliği vardı.  Göz için uyak da beyit sonundaki harflerin aynı harften olmasıdır. Örneğin beyitlerin sonundaki sözcükler “sin” harfi ile bitmeli; aynı dizede bir beyit “sin” birisi “sad” ile bitmemeli.

Yukarıdaki açıklamaya göre “abes” “عبث” şeklinde yazılırken “muktebes” “مقتبس” şeklinde yazılır. Yani birisinin sonu “peltek s” diğeri ise “sin” sesidir. Hal böyle olunca bu durum Hasan Araf’ın topa tutulmasına neden olur; çünkü Hasan Araf ya  şiir yazmasını bilmiyordur ya da bu durumu kasten yapıyordur.

Eski şiir taraftarları, Hasan Araf’ı henüz kafiyeyi bilmeden şiir yazıyor diye itham ederken Hasan Araf’ın savunması gecikmedi. Hasan Araf,  kafiyeyi bilmez değildi; o, sadece göz için uyak değil kulak için uyak anlayışını kabul ediyordu. Sonuçta Türkçede peltek s denilen esas bir harf yoktu; bu harf Arap alfabesine özgü bir harfti ve biz sadece imlada bu harfi kullanıyorduk. “Peltek s” sesi telaffuz da yoktu. Bu bakımdan “abes” kelimesi de “muktebes” kelimesi de seslendirmede aynı idi. Hasan Araf, Recaizade Mahmut Ekrem’in de savı ile “ kulak için kafiye” anlayışında olduğunu bu göz için kafiye anlayışı ile değil kulak için kafiye anlayışı ile şiir yazdığını dile getirdi. Hasan Araf’ın bu savunması edebiyat dünyasını ikiye böldü.

On yıldır eski şiir – yeni şiir davası ilk kez sistemli bir hal aldı ve yeni şiiri savunanlar Recaizade Mahmut Ekrem’in sayesinde Servet-i Fünun dergisi çatısında birleştiler. O zamanlar Galatasaray Sultanisi’nde öğretmenlik yapan Ekrem, Servet-i Fünun başına 7 Şubat 1896 yılında Tevfik Fikret’i getirdi. Böyle bir toplanma, yeni şiir taraftarlarını daha da güçlendirdi ve Servet-i Fünun dönemi başlamış oldu.

Şimdi, bu toplanmanın nedenlerini maddeler halinde sıralayıp daha sonra Servet-i Fünun dergisine göz atalım:

  • Osmanlı devleti bu dönemde ilk kez Rusya’nın isimlendirmesi ile “hasta adam” konumunda idi. Devletin bu güçsüz hali, Servet-i Fünun sanatçılarının ruh durumunun temelidir.
  • 1876 yılından bu yana süren II. Abdülhamid baskısı; ayrıca diğer adı ile 93 Harbi olarak bilinen Türk – Rus savaşının yıkıcı etkisi
  • Büyük oranda devlet yardımı ile çıkan dergilere “siyasetten başka her şey” levhasının asılması ve aksi durumda dergilerin maddi sorunlar yüzünden kapatılma noktasına gelmesi. Bu duruma kısaca dergilerin ya da gazetelerin kendi ekonomileri ve buna bağlı olarak  bağımsızlıkları olmaması da diyebiliriz.
  • Son iki maddedeki duruma bağlı olarak aydınların toplumsal konulara değil bireysel konulara yönelmesi
  • Tanzimat döneminde gördüğümüz “halkın anlayacağı dil” sloganından vazgeçilmesi ( = çünkü halka anlatacak herhangi bir şey kalması, devlet, kendi hakkında ve toplumsal sorunlar hakkında konuşulmasını yasakladı )
  • Halka bir şey anlatma çabasına olmayan aydın zümrenin sadece birbirileri ile görüşerek oluşturdukları kapalı bir saha oluşması; buna bağlı olarak  da aydınların kendi dillerini oluşturması ve edebiyat dilinin ağırlaşması
  • Tanzimat dönemi aydınlarının aksine Servet-i Fünun aydınlarının 40 yıllık bir eğitim sürecinden geçmeleri; bu aydınlarının hoca olacak derece Batı edebiyatına hakim olmaları ve 40 yıl boyunca onlara kendi deneyimlerini anlatan bir aydın kitlesinde yetişmiş olmaları (=Oysa bunun tam tersi olarak Tanzimat sanatçıları halkın içinden geliyordu; Servet-i Fünun aydınları ise halktan kopuk bir yaşantıya sahiptiler ; kısaca Servet-i Fünun aydınları toplumdan kopuk, izole bir aydın kitlesi idi.)
  • Recaizade Mahmut Ekrem, Galatasaray Sultanisi ve İstanbul Üniversitesi’nde öğretmen olması; onun öğrencilerin Tevfik Fikret gibi daha sonra Servet-i Fünun’un bel kemiğini oluşturacak aydınlar olması ve Ekrem’in Batı şiirini savunan görüşleri.

Servet-i Fünun döneminde yapılan diğer önemli kalem savaşları şunlardır:

  • Batı klasikleri Türkçeye çevrilsin mi çevrilmesin mi?

  • Dekadanlık nedir? ( = Bu tartışma için makaleler.com adresinde bulunan” Dekadanlık ve Dekadizm Nedir” adlı makaleme bakabilirsiniz.)

3.)  Servet-i Fünun Dergisi, Kuruluşu, Edebiyat-ı Cedide’nin Yayın Merkezi Oluşu

Servet-i Fünun isminin asıl anlamı “fenlerin hazinesi / ilimlerin serveti” ‘dir. Kuruluş amacı da zaten okuyucuya fen bilimleri hakkında bilgiler vermektir. Bu amaçla 27 Mart 1891 yılında Ahmet İhsan Tokgöz tarafından kuruldu. Tam 2464 sayı çıkaran Servet-i Fünun 26 Mayıs 1944 yılında yayın hayatına son verdi. İlk zamanlar yani 256.sayıya kadar Servet gazetesinin haftalık eki olarak çıkıyordu.  Magazinsel nitelikte ilmi konular hakkında bilgiler veriyordu. Edebiyat namına Nabızade Nazım’ın “Seyyire-i Tasemüh” adlı romanı burada tefrika edildi; bunun  yanında yine Nabızade Nazım edebî konularda makaleler, denemeler yazıyordu. Daha sonra kadroya Dr. Besim Ömer  Paşa, Halit Ziya Uşaklıgil de katıldı.

Derginin Edebiyat-ı Cedide hareketinin yayın organı olması Recaizade Mahmut Ekrem’in Ahmet Tokgöz’e dergiyi Tevfik Fikret’e devretmesini önermesi ile başladı. Bu teklife neden olan olay da yukarıda anlattığımız “abes – muhtebes” tartışması oldu. 256. sayıda 7 Şubat 1896 yılında Tevfik Fikret derginin başına geçti ve artık dergi  yeni edebiyatçılarının yayın organı halini aldı.  Dergiyi hem Ahmet Tokgöz hem  Tevfik Fikret beraber yönetiyordu. Bu halde dergiye yeni yazarlar alınmaya başlandı: Cenap Şahabettin, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Şuayb, Hüseyin Siret, Hüseyin Suat Yalçın, Süleyman Nazif gibi.

Dergide  Ahmet İhsan Tokgöz ile Tevfik Fikret arasında bir anlaşmazlık çıktı ve Tevfik Fikret görevinden kendi isteği ile ayrıldı. Yazı işleri sorumlusu olarak Hüseyin Cahit Yalçın geldi ama Servet-i Fünun dergisi yine bir edebiyat dergisi gibi çıkmaya devam etti. Lakin Hüseyin Cahit Yalçın “Edebiyat ve Hukuk” adında bir makale yayımladı; daha doğrusu bu makaleyi Fransızcadan Türkçeye çevirerek yayımladı.   Bu makalede Fransız devrimi zamanlarının anlatılması derginin geçici bir süre kapatılmasına neden oldu. Mahkemede dergi yöneticileri aklandı ve Servet- i Fünun dergisi yeniden açıldı ama aklanmasına rağmen Hüseyin Cahit Yalçın dergiden ayrıldı. Ahmet İhsan Tokgöz de “sadakat ve kulluk şartlarına uyacak yolda makaleler” yazmaya, saraya söz verdi. Dergi, Hüseyin Cahit Yalçın’ın ayrılması ve bu sözü vermesi ile fenni konulara geri döndü. Ardından 553. sayıdan sonra eski magazinsel kimliğine büründü.

Pekala, Servet-i Fünun dergisinde sadece 297 sayı yazan yani sadece 42 hafta yazan yeni edebiyatçılar daha sonra ne yaptı ? Meşrutiyetin 1908 yılında ilan edilmesi ile Fecr-i Ati adında bir topluluk, Servet-i Fünun dergisini yeniden yayın organı olarak seçti. Harf devrimden sonra ise Resimli Uyanış adlı bir dergi yeniden çıkmaya başladı ve altına “Servet-i Fünun dergisinin devamı” yazıldı. Bu dönemde de edebiyatta yeni şeyler arayan gençlerin kapısı oldu. Ahmet İhsan 1942 yılında hayata gözlerini yumdu ama dergi yine çıkmaya devam etti. 26 Mayıs 1944 yılında yayın hayatından kalktı.

4. ) Servet-i Fünun Edebiyatı Nedir?

Servet-i Fünun dergisi etrafında toplanan Edebiyat-ı Cedidecilerin yani yeni edebiyatçıların yarattıkları edebiyat ne idi,  edebiyatımıza ne gibi katkıları oldu; şimdi biraz onlara bakalım.

Servet-i Fünun aydınları yani Edebiyat-ı Cedide aydınları toplumdan izole bir aydın kitlesi idi. Bu bakımdan edebî alanda şu işleri yaptılar: ( = temel olarak şiirde değişiklik yaptıkları için sıralanan maddeler genelde şiir ile alakalıdır )

  1. Divan edebiyatından bozma olan serbest müstezat adında bir şekil buldular

  2. Fransız şiirinden alınan sone nazım şeklini kullandılar

  3. Ne Fransız şiirinde bulunan ne de eski şiirde bulunan, nazımda kafiye kolaylığı sağlayan yeni bir nazım şekli icat ettiler.

  4. Şiirin konusunu sınırsız hale getirdiler. “Her güzel şey” değil “ her şey” şiirin konusu oldu; tabiî ki siyasi ve toplumsal konular hariç ( = Servet-i Fünun döneminde siyasi ve toplumsal konularda şiir yazanlar da vardı ama bu sesler cılız seslerdi)

  5. Aile hayatına ait samimi duygular şiirde önemli bir yer tutar. Ayrıca doğayı sübjektif görerek şiire aktarmışlardır.

  6. Yabancı  ülkelere, daha önce hiç görmedikleri yabancı ülkelere kaçma hevesi Servet-i Fünun dönemi eserlerinin en belirgin özelliğidir.

  7. Sadece romantizm akımını değil, Fransız edebiyatında hoşlarına giden tüm akımları şiire getirdiler. Sembolizm, bu akımlardan en çok ilgilenilen akım oldu.

  8. Yeni akımlar getiren Servet-i Fünun aydınları ayrıca yeni hayal ve duyuşları da beraberinde getirdiler. Yalnız bu durum onları yeni kelimeler bulmaya zorladı.  Şiir dilinde Arapça ve Farsça kelimelerin sayısı çok arttı. Öyle ki şiirler, sözlük olmadan anlaşılmaz hale geldi.  Şiirlerinin dilinin bu kadar ağır olması, bu şiiri sadece onu anlayacak aydın kitleye hapsetti. Sadece aydın kesiminin anlayabileceği bir şiir dili ortaya çıktı. Bu bakımdan da “ sanat sanat içindir” anlayışı hakimdi Servet-i Fünun aydınları arasında.

  9. Dile sadece Arapça ve Farsça kelimeleri almadılar, Fransızca söz dizimini de Türkçeye adapte ettiler.  Arapça – Farsça sözcükler dilden atılırdı ama söz dizimindeki bir değişiklik Türkçenin ciddi yaralar almasına neden olabilirdi. 

  10. Servet-i Fünun aydınları kafiyeyi belirli sınırlar içinde genişlettiler ama aruza ısrarla bağlı kaldılar. Hem Batılı nazım şekillerini alma hem de aruzdan vazgeçememe, aydınları ciddi bir şiir tekniği geliştirmeye itti. Aruzu, Türkçeye  uyarlama konusunda çok başarılı oldular. Osmanlı Türkçesinin, aruz vezni çerçevesinde yazılan en iyi şiirleri bu dönemde ortaya çıktı.

  11. Romanda, Servet-i Fünun döneminin ilk zamanlarında yanı Tanzimat döneminde olduğu gibi romantizm akımı görülür. Bugün Aşk-ı Memmu ile iyi realist roman örneği veren Halit Ziya Uşaklıgil’in ilk romanı “Nemide”, “Aşk-ı Memu” romanının aksine tam bir romantik romandır. Üstelik “Aşk-ı Memnu” romanında bile romantizm kırıntıları görülmektedir. Bu durum için şöyle söyler Prof. Dr. Kenan Akyüz “Romantizmin rağbet gördüğü ve realizmin yeni yeni tanınmaya başladığı bir devirde yetişmiş olan Servet-i Fünun romancılarının romantizm tesirinden birdenbire kurtulmalarına elbette ki imkan yok.” ( Kenan Akyüz, Modern  Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, İnkılap Kitabevi, 1995, s.111)

  12. Romanın da üslubu ve dili tıpkı şiir dili gibi ağırdı. Namık Kemal ile başlayan süslü cümle kurma modası Servet-i Fünun’da en üst düzeye ulaşmıştı.

  13. Servet-i Fünun romanlarında teknik kusurlar hemen hemen yoktur. Teknik bakımdan tam bir romana bu dönemde sahip olduk. Olayların mantık çerçevesinde olması,  konuşmalar normaldir.

  14. Romanlarda, sözlüklerin diplerinden çıkarılan Arapça – Farsça sözcüklerde üçlü, dörtlü tamlamalar yapan Servet-i Fünun aydınları kuşkusuz en büyük kötülüğü Türkçeye yaptılar. Bugün, dört yıllık Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezununun bile zor anlayacağı bir Türkçe ile yazılan romanlar, Türkçenin yara almasından başka bir işe yaramadı.

  15. Servet-i Fünun aydınları, aydının halkın öncüsü olduğu fikrine kalben ve zihnen bağlıdırlar. Bu bakımdan da romanlarında, batılılaşmış aile örneklerini, kendi istekleri yönünde batılılaşan insanları işleyerek  hayal ettikleri batılı insan tarzını yaratmayı amaçladılar. 

  16. Servet-i Fünun romanındaki tüm karakterler yerlidir.

  17. Servet-i Fünun romanı sosyal davalara sadece değinir;onu konu yapamaz. Bireyin iç dünyasına yönelir,sosyal hayatı sadece tasvir eder. Aslında bu, uymak istedikleri realist roman anlayışına çok da ters düşmez.

  18. Servet-i Fünun romancıları, romanlarında gözleme yer vererek, hayal unsurunu neredeyse yok etmişlerdir. 

  19. Servet-i Fünun romanlarının mekanı genelde İstanbul’dur. Eserlerinde gözleme yer vermek isteyen aydınların ( = aynı zamanda İstanbul’dan dışarı neredeyse hiç çıkmamış, hiç Anadolu’ya gitmemiş olan aydınların) İstanbul’u mekan olarak seçmeleri gayet doğaldır.

SON SÖZ

Servet-i Fünun dönemi Türkçe için büyük bir zarar olsa da Türk edebiyatının çağdaşlaşması açısından önemli bir adımdır. Özellikle roman açısından tekniğin oturması, klasik eserlerin çevrilmesi edebiyatımızı bir nebze olsun çağdaş edebiyat düzeyine getirmiştir.

Kaynaklar

Akyüz, Kenan, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860 – 1923 , İnkılap Kitabevi
Aydoğan,Bedri, Servet-i Fünun Döneminde Edebiyat Üzerinde Oluşan Polemikler, Basılmamış Doktora Tezi, ÇÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana, 1996
Korkmaz , Ramazan, Yeni Türk Edebiyatı El Kitabı 1839 – 2000, Grafiker Yayınları, Genişletilmiş 5. Bask
Özkırımlı , Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, madde, Servet-i Fünun c.4, s.1039
Özkırımlı , Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, madde, Türk Edebiyatında Akımlar “ Servet-i Fünun” c.4, s.1140 - 1167
Tüzer, İbrahim, Türk Dili ve Edebiyatı / Yeni Edebiyat, Akçağ Yay., Ankara, 2015

İlgili Makaleler

Yorumlar
hamza atmaca 2017-03-12 16:05:42

Serveti Fünun dönemindeki Abes-Muktebes tartışması ile ilgilitam anlaşılır bir şekilde bilgi(kimler arasında, neler olmuş, kim kazanmıştır.) verirmisiniz?

Yorumunuzu Paylaşın