Makaleler

Yeniçeri Ocağı Nedir?

Yazar: Diba Bahadıroğlu

Osmanlı Devletinin şımarık çocuğu Yeniçerilerin doğuşu, yapısı, ocağa kaynaklık eden Devşirme Sistemi ve ocağın ölümüne dair bir yazı yazdık.

Yeniçeri Ocağı Nedir?

Osmanlı devletinin ordusu olarak geçen Yeniçeri Ocağı’daki “çeri” sözcüğü “asker” anlamına gelen Türkçe bir isimdir; bu bakımdan ordunun anlamı “Yeni Asker Ocağı” olmalı. II. Mahmut dönemine kadar neredeyse 500 yıl Osmanlı ordusu olarak geçen bu birlik hakkında oldukça fazla dedikodu, gereksiz bilgi ve içi boş iftiralar duyulmakta; bu bakımdan tarihin gerçek yüzü pis bir tabakadan ayrıştırılıp Yeniçeri Ocağı öyle tanıtılmalı kanısındayız. Biz bu yazımızda mümkün mertebe yazılı kaynaklardan, tanıklı olaylardan yola çıkmaya çalıştık, bunun yanı sıra Türkiye’deki köklü tarih dergilerini de karıştırdık. İçlerinde kaynağı olmayan olayları ve yazıları çıkarıp saf bir tarih göstermeye çalıştık, umarız faydalı olur.. 

Yeniçeri Ocağı Ne Zaman Kuruldu?

Anadolu Beylikler döneminin Karamanoğulları ile birlikte anılan güçlü beyliklerinden birisi Osmanlılardı. Bu dönemde yani Anadolu Beylikler döneminde Anadolu’da siyasi bir güç bulunmuyor ve bu da yetmezmiş gibi beylikler Anadolu’nun hükümdarı olmak için hem el altından hem de açık açık savaşıyor, siyaset yapıyordu. Aslında bu beylikler yine kanımızdandı, Türklerdi ama yine de aralarındaki iktidar mücadelesi tüm Türk tarihinde olduğu gibi devam ediyordu. İşte o beyliklerden Karamanoğulları ve Osmanlı en güçlü beylik olarak bilinirdi. Elbette bu kadar güçlü beyliklerin var olması için de güçlü bir ordu, akıllı devlet adamları ve iyi bir politika gerekiyordu. Osmanlı Beyliği asker ihtiyacını iliklerine kadar hissediyordu. Osman Bey zamanında sınırlar genişlemeye başladı ve 1324 yılında Orhan Bey’in başa geçmesi ile de topraklara yeni topraklar katıldı. Orhan Bey zamanında bir devlet haline bürünen beylik, ordu ihtiyacını iyice hissetmeye başladı, bu bakımdan, Yeniçeri Ocağı’nın tam kuruluş tarihi bilinmese de saygın tarihçiler bu ordunun kuruluşunu Orhan Bey zamanına değin çekmektedir. Lakin Yeniçeri Ocağı’nın ilk aşaması sayılan Acemi Ocağı I.Murad zamanında ( 1362 – 1389) kuruldu. Peki bir ocak kurulmasına yetecek kadar asker, Orhan ya da Osman zamanından mı gelmeydi? Osman Bey zamanında ya da Orhan Bey zamanında ordu var mıydı yok muydu? Yeniçeri kurulmadan önce Osmanlı Beyliğinin bir ordusu var mıydı; eğer varsa Yeniçeri Ocağı onların devamı mı; eğer yoksa Yeniçeri Ocağı’ndan önce nasıl bir ordu vardı ki beyler bir ordu kurmaya karar verdi?

Yeniçeri Ocağından Önce Ne Vardı?

Orhan Bey zamanından önce ya da devlete ait bir ordu olmadan önceki ordu, ücretli askerlerden oluşuyordu. Bu askerler genelde esnaflar, dönemin yerli ve Müslümanları idi. Ücretli askerlere savaş başı para verilirdi, savaş bitince de ahali yurtlarına dağılırdı. Ama bu durum onlarda ne bir vatan ne de bir ülkü birliği oluşturuyordu, bu bakımdan da savaşlarda deyim yerindeyse savsaklamaya başladılar. Üstelik yeni yerler fethediliyordu ve bu yerlerin de korunma ihtiyaçları baş gösteriyordu. Bu devlete bir ordu gerekiyordu.

Orhan Bey zamanındaki ücretli askerlerinin sayılarının bin civarında olduğu tahmin ediliyor; bu bin kişilik küçük asker topluğunu ordu haline getirmek için I.Murad zamanında Gelibolu’da Acemi Ocağı kuruldu. I.Murad 1362 ila 1389 yılları arasında maalesef çok az bir zaman diliminde yönetimde olmuş ama bu zaman diliminde de ordunun temellerini atmıştı. Bu adımda Çandarlı Kara Halil ve Molla Rüstem’in de adları anılır.

Ordunun savaş esirlerinden meydana getirilmesi uygulamasının da I. Murad zamanında Gazi Süleyman Paşa tarafından uygulandı. Bu askerler “yeni zümre” ya da “yeni çeri” adıyla anılıyordu. Önceleri de çok küçük işler görüyorlardı. Daha sonra durum daha da büyüdü; aşağıda açıklayacağımız devşirme sistemi meydana getirildi.

Devşirme sistemindeki esir çocuklara Pencik oğlanı deniliyordu, bu uygulamanın savaş esirlerinin beşte birinin devlete verilmesinin dini bir zorunluluk olmasından doğduğu görüşü hakimdir tarihçiler arasında. Bu durumun ortaya çıkmasında Çandarlı Kara Halil ile Molla Rüstem’in adı geçer; tam tarih verilmekten kaçınılsa da bazı tarihçilere göre bu uygulama Edirne’nin fethi ile yani 1361 yılında başlamıştır.

Yeniçeri Ocağının Asker Ocağı Devşirme Sistemi Nedir?

Osmanlı’nın seferleri ve fetihleri sıklaştıkça amiyane tabirle savaş ganimetleri de arttı. Bu ganimetler sadece hazine ya da mal ile sınırlı değildi; ciddi bir insan gücü de elde ediliyordu. Osmanlı bu esirleri diğer devletler gibi öldürmek ya da pazarlık nedeni olarak kullanmak yerine asker gücü olarak kullanmayı tavsiye etti ve buna da devşirme sistemi dendi. Buna göre;

  • Genelde savaşta yetim, öksüz kalan küçük çocuklar savaş esiri olarak alınır. 
  • Rumeli ya da Anadolu’da bulunan Müslüman ailelere verilir. 
  • Ailelerdeki eğitim süresi çocuğa göre değişir, eğitim ya 5 yıl ya 8 yıl ya daha uzun sürer; eğer bir sonuç alınamazsa çocuk uygulama dışına dahi atılır. Bu çocuklara da “Türk üzerinde olan oğlanlar” adı verilir. 
  • Devlet kayıtlarında bu çocuklar “acemi yeniçeri” olarak geçer. 
  • Bir aileye birden fazla oğlan verildiği de görülür. 
  • Bu çocukların Türk ve Müslüman ailelerine verilmesine “torba hizmeti” denirdi. 
  • Torba hizmetinin denetçileri ise Anadolu ve Rumeli ağları idi. 
  • Oğlanlar “Acemi Ocağı” denilen askerlik eğitimi alacakları yere geçebilirlerse onlara “torba oğlanı” denilir. Kayıt işlemlerine de “ torba yazısı” denilirdi. 
  • Önceleri tabir-i caizse devşirme sisteminin ilkel hali savaş esirlerinin az bir eğitimle savaşlarda kullanılması idi. Savaş esirlerinin toplanma görevi de akıncı kadıları, pencik, pencikçi gibi kişilerce yapılırdı.  
  • Acemi Oğlanları bazen beş bazen yirmi bazen de daha fazla süren eğitimlerden sonra asker olurlardı; yani Yençeri Ocağı’na alınırlardı. Buna “kapıya çıkma” denilirdi. 

Bu durumda bir soru oluşuyor. Başta esir olan bir kişi devlette bir görev alınca esirlik biter mi? Ya da esir “ne” olur? Bunun sanıyoruz ki biraz kavramsal bir cevabı var…

Kul ve Köle Kavramları

Türklerin devlet yönetimi ile ilgili ayrıntılı bilgi veren Kutadgu Bilig adlı eserde yaya askerler için köle anlamında “kul” kavramı kullanılsa da net bir şekilde söyleyebiliriz ki Yeniçeriler köle değildi. Çünkü köleler amiyane tabirle mal gibi alınır, satılır, değerlenir ya da takas edilirdi; oysa Yeniçerilerde böyle bir durum yoktu. Askerler hükümdara karşı özel bir bağlılığı olan kişilerdi, padişaha “babamız” derlerdi. Hatta hükümdara damat dahi olabilirlerdi. Bu bakımdan bu askerlerin eski statülerinin köle oldukları ama yeni statülerinin köle değil, padişahın kulu olduğunu söylesek sanıyoruz ki durumu açıklayabiliriz.

Yalnız iki soru işareti vardır: Evliya Çelebi’nin 1655 ila 1656 yılındaki kayıtlarında Yeniçerilerin statülerine itiraz ettiklerini söylemesi ve sadece kölelerde olan “Kapıya çıkma” yani azad durumunun olması…

Şunu da not düşmek gerekir ki Kuran asla çocukların köle yapılmamasını emreder. Osmanlı ise Kuran ile hareket eden bir devlet diye bilinir. Oysaki çocuklar köle olarak alınır ve daha sonra bir meslek sahibi edinilir. Burada çocuğun dini ya da ailenin dini önemli değildir; birincisi zaten çocuğun dini olmaz; ikincisi Kuran din ayrımı yapmaz. Bu bakımdan Osmanlı’nın bu konuda en hafif tanımla işleri kitaba uydurduğunu belirtmeliyiz; kitaba uymaktan ziyade…

Tüm bunlarla birlikte Hristiyan tebanın küçük çocuklarının asker olarak eğitilme fikrinin ne zaman ortaya çıktığı bilinmemektedir; lakin bu uygulamanın Osmanlının komşularına ilham verdiği söylenebilir. Yalnız bunlar genelde birebir aynı olmayan farklı uygulamalar olmuştur.

Çocukları vergi gibi kullanmak…

Nizamülmülk’ün (Büyük Selçuklu Devleti veziri) siyasetnamesinde geçen bu bilgiler gerçekten de ilginçtir. Nizamülmülk Türkmenlerden 1.000 çocuğun kayıt altında gulam olarak kullanılması önerisinde bulunmuştur. Bu bir tür “çocuk vergisi” olarak görülür. Nizamülmülk’ün siyasetnamesinde yer alan bu bilgi, devşirme sisteminin temeli açısında önemlidir. Ayrıca bu eserden yıllar sonra Osmanlı Hanı Fatih Sultan Mehmet Han’ın Eflak’tan 500 çocuk istemesi Nizamülmülk’ün önerisinin hala var olduğunu gösterir. Üstelik önce bu öneriyi kabul etmeyen Eflak, daha sonra Osmanlıya bu çocukları vermiş ve hatta sonra yine Fatih zamanında parası vergi vermeye yetmeyen devletçiklerden çocukların vergi olarak alındığı görülmektedir. Bu uygulama Eflak kadar Arnavutluk için de geçerli olmuştur. Eflak prensinin Osmanlıya ayda 600 çocuk verdiği ve böylelikle de Türk saldırılarından bir nebze korunduğu kaynaklarda açıkça bildirilmektedir. Bu uygulama, gerçekten de çok geç bir vakitte 1774 Küçük Kaynarca Anlaşmasındaki bir madde ile son bulmuş ama o zamana kadar da çocuklar vergi olarak Osmanlı’ya teslim edilmiştir.

Bazı Batılı aileler çocuklarını gönüllü olarak verirdi..

Osmanlı’nın o zamanlar süper güç olduğunu unutmamak gerekir. Öyle ki birçok Batılı seyyah, Batılı ailelerin çocuklarını bilerek Osmanlı’ya asker olarak verdiklerini de kaydeder. Bu tür çocuklar ise kayıt altında atılırken onların kendi istekleriyle geldiği bilgisi ayrıca not düşülürdü. Yalnız devlet kayıtlarında bu şekildeki kayıtların az görüldüğünü de söylemek gerekir. Elbette böylesi bir şeyin farklı nedenleri vardır: rüşvet, çocukları saklama, erken evlilik ve hatta isyana karıştırma..

Yıldırım dönemine kadar giden bir hikaye…

Devşirme sistemi ve buna bağlı olarak Yeniçeri Ocağının varlığı I. Murad döneminde kuruldu denilse de Yıldırım Beyazıd zamanına kadar bu uygulamanın var olduğu dile getirilmiştir. Lakin pek fazla altı kazınmadığı için iddia olarak kalmıştır. Lakin Yıldırım Beyazıd zamanındaki devlet adamlarından Ostravicalı Konstantin, iki kardeş olduklarını ikisinin de devşirme olduğunu ve kardeşinin asker, kendisinin de devlet adamı olduğunu bizzat bildirir.

Sadece Gayrimüslim çocuklar devşirme sistemine dahil edilmedi..

Devşirme sistemi 15.yy sonlarında veya 16.yy başlarında Anadolu’da da uygulanmaya başlandı. Yalnız muhtemelen bu sistem Anadolu’da bahsedilen tarihlerden önce vardır ama bu zamanlarda zirve yaptı. Devşirme sisteminde çocukların yaş aralığı 14 – 22 arasında değişiyordu. Bu bakımdan memleketini, dilini unutmayan birçok devşirme asker ya da devlet adamı vardı. 15 – 18.yy arasında Anadolu’da devşirme sahaları şunlardı: Aksaray, Amasya, Arapkir, Batum, Bayburt, Beyşehir, Bilecik, Bursa, Cizre, Çemişgezek, Çorum, Diyarbekir, Eğirdir, Erzurum, Gemlik, İznik, Karahisar, Karaman, Kayseri, Kemah, Kütahya, Lefke, Malatya, Manyas, Maraş, Mihaliç, Niğde, Sinop, Sis, Sivas, Tokat, Trabzon ve Zülkadriye

Yeniçeriler ve Bektaşiler arasında bir bağ var mıydı?

Devşirmeler, başlarına ak börk (börk, başa takılan bir tür kasket) geçirip ocağa dahil edilirlerdi. Aynı uygulama Bektaşilerde de vardır. Bu bakımdan uzunca bir süre Bektaşilerle Yeniçeriler aralarında bir bağ olduğu düşünülmüştür. Ama Hacı Bektaşi Veli, Osmanlının kuruluşundan çok önce hayata gözlerini yummuştur. Bu bakımdan bu iki kurum arasında böylesine yakın bir ilişki kurmak zordur. Macaristanlı György’nin Tractatus adlı eserinde Hacı Bektaşi Veli’den bahsederken sadece hacılara yardım eden evliya diye söz etmesi ve burada hiç Yeniçerilerle bağlantı kurmaması da ilginçtir. Eğer Bektaşi ve Yeniçeriler arasında bir bağlantı olsaydı eminiz tarih kitaplarında bu geçerdi. Ayrıca yukarıda da bahsettiğimiz Konstantin’in bir dönem yeniçeri olmasına rağmen onun hatıralarının hiçbirinde Bektaşi ve Yeniçeri ilişkisinden bahsedilmemesi ve Aşıkpaşazade’nin Tarihinde Aşıkpaşazade’nin Yeniçeri ve Bektaşi arasındaki bağı reddetmesi böyle bir bağın olmadığına delildir. Öte yandan, Aşıkpaşazade’nin kendi tarihinde böyle bir bilgi vermesi de sanıyoruz ki bir dedikodu yayıldığını gösterir. Yalnız, Bektaşi ve Yeniçeri ocaklarının bazı ayinlerinin benzerlik göstermesi, özellikle Yeniçeri Ocağının bozulmaya yüz tuttuğu zamanlarda, tam bir muammadır.

Yeniçerinin toplumda ve devlet katında önemi..

Murphey, Osmanlı’da Ordu ve Savaş adlı eserinde Osmanlı ordusunun %90’lık bir kısmını tımarlı sipahilerin oluşturduğun belirtir. Yeniçeriler, tımarlı sipahilere göre devlete daha fazla maliyete mâl olurlardı ama bir o kadar da değerliydiler. Tımarlı sipahiler, savaş esnasında ilk öne sürülen ve düşmana ilk darbeyi vuran bölüktü ama ondan sonra Yeniçeriler gelir ve öldürücü darbeyi onlar vururdu. Kısaca eğitilmesi zaman alan, devlete maliyeti tımarlı sipahilerden daha fazla olan Yeniçeriler padişah gözünde değerli askerlerdi. Bu durum da Klasik dönemin sonuna kadar böyle olmuştur.

Ocağın saray ve asker yetiştirmek gibi iki ayrı işlevi vardı. Acemi Ocağı yani asker yetiştirme amaçlı ocaktaki devşirmelerin sayısı 16.yy ortalarında 4.000; bu asrın sonlarına doğru 9.000’e varmış ve 17.yy’da zirve yaparak 12.000’e ulaşmıştır. Yalnız bu dönemden sonra Yeniçerilerin savaştaki savsak hareketleri, savaş meydanını terk etmeleri devletin bu kuruma boşa para verdiklerini hissetmelerine neden olmuş ve ocağa alına devşirme sayıları üç haneli rakamlara kadar gerilemiştir. II. Mahmud döneminde yeni bir ordu kurulması ile Anadolu ve Rumeli ağaları Bursa’ya sürülmüştür. Ocak buna rağmen varlığını sürdürmüş ama saraya odun taşımak gibi basit görevleri yerine getirir hale gelmiş; en nihayetinde ocak tamamen ortadan kaldırılmıştır.

Yeniçeri Ocağı Yönetimi Nasıldı?

Yeniçeri Ocağı, iç işlerinde bir zamana kadar padişaha değil, yeniçeri ağası denen biri makama bağlıydı. Yeniçeri ağası, ocak içindeki adli ve idari yapıdan sorumluydu. Yalnız yeniçeri ağası yalnız değildi, onun başkanlığında toplanan ağa divanı vardı. Ağa divanının iç işlerde ocak içinde tüm yaptırım işlemleri vardı. Yeniçeriler, padişah tarafından ya da sadrazam tarafından değil ancak ve ancak yeniçeri ağası tarafından cezalandırılır ya da infaz edilirdi. Padişahın memnuniyetsizliği ya da bir yaptırımı yeniçeri ağasının eleğinden geçmeden uygulanamazdı. Yeniçerilerde infazlar da cezalar da gizlice yapılırdı.

Yeniçeri ağalarının atamaları sekbanbaşı denen bir kurumdan yapılırdı; yeniçeri ağasını ise ancak padişah azledildi. Ta ki II.Beyazıd ve Yavuz Sultan Selim’e kadar. Bu zamanlardaki yetki değişiminin nedeni ise yeniçeri ağalarının orduyu padişaha karşı kışkırtma ve hatta isyan girişimleri olmuştur. Bu iki padişah zamanında çıkan isyanlar devrin yeniçeri ağalarının idamları ile son bulmuştur ama artık sekbancıbaşının yeniçeri ağası olması ya da ataması uygulaması kaldırılmış yerine kul kethüdâsı, zağarcıbaşı, saksoncubaşı, turnacıbaşı olarak sıralanan katar ağaları içinde devredilme uygulaması gelmiştir. Bozulma dönemlerinde bu içeriden yeniçeri ağası ataması vahim durumlara neden olmuştur. I. Mustafa ve Genç Osman’ın katlinde, tahttan padişah indirip tahta padişah çıkarmada bu ağaların taraf tutmasının etkisi konuşulmaya başlanmıştır.

Ocağın son ağası ise Mehmed Celâleddin Ağa olup , bu ağa 1863 yılında devletin verdiği emekli maaşı ile geçinirken ölmüştür.

Yeniçeri ağasından sonra gelen ocak ağlarına “katar ağaları” denirdi. Ayrıca ocak zâbitleri, yeniçeri kâtibi, ocak imamı, solakbaşı, bölükbaşı, baş yayabaşı, kethüdâ yeri ağa, muhzır ağa, başçavuş ağa, haseki ağa, turnacıbaşı, saksoncubaşı, kul kethüdâsı gibi makamlar da bulunmaktaydı. Bu adı sayılan makamlara ocakta yetişmiş olanlar alınırdı ve bir düzeye kadar yetkililerdi. Yeniçeri efendisi ya da katibi denen makam da yeniçerilerin maaşlarını hesaplar, ağa divanındaki idari davalara bakardı. Üstelik selamlık zamanlarında padişahın yanında yürürdü.

Yeniçeriler Neden Bozuldu?

Yeniçeri Ocağı 17.yüzyıldan itibaren gerileme ve çökme dönemine girdi. Bu gerileme ve çökme döneminin en önemli nedeni olarak yeniçerilerin askerlikten başka esnaflık da yapmalarıdır. 1596’lı yıllarda dönemin tarihçisi Selanikî yeniçerilerin sefere çıkmasıyla İstanbul sokaklarındaki esnafların yarısından fazlasının gittiğini açıklar. Öyle bir hal almıştır ki bu esnaf olmayan yeniçeri bir esnafın mutlaka ortağı ya da tedarikçisi durumundadır.

Askerin, devletten başka kazanç kaynağı olması savaşlarda itaatsizlik, savaş meydanından kaçma, askerî eğitimlerini aksatma, disiplin kaybı gibi sorunlara neden oldu. Ayrıca yeniçeriler evlenip çoluk çocuk sahibi olmaya başladı, böylece “eve sağ salim dönmek” için” savaşmamayı bile tercih ettiler. Askerliğin bir ek kazanç kapısı olarak görülmesi yeniçerileri askerî disiplinden çıkardı.

Elbette Yeniçeri Ocağı sadece bu yüzden yıkılmadı, ocağın bir kuralının olmaması da bu duruma neden oldu. Ocakta padişahın ya da bir devlet adamının hazırladığı bir kararname ya da kural silsilesi yoktu. Bunun yerine zamanla kadim gelenekler kanıksandı. Bu da ayrı bir disiplinsizlik kaynağı oldu.

Kısaca, Osmanlı Devletinin kuruluş ve yükseliş döneminde savaşlarda etkin bir rol oynayan yeniçeriler, ordunun onda birlik bir kısmını oluşturmalarına rağmen bu zaferlerini abarttılar. Bunun neticesinde kendilerinde siyasete karışma ve devlet yönetiminde etkili olma haklarını gördüler. Padişahları ya da valideleri öldürmeye kadar giden bu kibir onların devletin çöküşünde birinci derecede suçlu olarak görülmesine neden oldu. Kanlı bir şekilde 14 Haziran 1826 yılında bizzat kendilerini besleyen Osmanlı tarafından ortadan kaldırıldı.

Kaynaklar

GÜLGÛN ÜÇEL-AYBET, Osmanlı Ordusu (1530-1699) İletişim Yayınları, 1. BASKI 2010, İstanbul
Kemal Beydilli, “YENİÇERİ”, İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı, yıl: 2013, cilt: 43, sayfa: 450-462
Ahmet Elibol ,Yeniçeriler ve İktidar Bağlamında Osmanlı Sisteminin Dönüşümü Janissary Corps and the Change of the Political Power Distribution System in the Ottoman Empire , Akademik Bakış Cilt 3, Sayı 2 (Kış 2009),s. 21 – 40
Mustafa Akdağ, “Yeniçeri Ocak Nizamının Bozuluşu”, DTCFD, V (1947), s. 291-313.

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın